İsrailoğullan'nın ileri gelenlerinden
Imran artık iyice yaşlanmıştı. Karısı Hanne ile Kudüs'te
yaşıyordu.
İmran, Hz. Süleyman'ın soyundan gelmekteydi.
Kudüs'te bulunan Beyt-i Mukaddes (Kutsal mäbed)
de vaktini ibadet ile geçirirdi. Orada bulunan
din adamlarının reisi idi. Karısı Hanne'nin hiç
cocugu olmamıştı.
Çocuksuz oluşuna oldukça üzülmekteydi.
Nerede bir küçük yavru görse gözleri
yaşarıyor, onu özlemle seyrediyordu. Ne olurdu,
Yüce Allah ona da bir küçük yavru
vermiş olsaydı.
Hanne'nin günleri böyle üzüntüler
içinde geçip gitmişti.
İçinden şöyle diyordu: "Ya Rabbi, eğer
bana bir çocuk nasip edersen, andolsun onu Beyt-i
Mukaddes'in hizmetine verecegim..."
Nihayet Hanne'nin duaları kabul oldu ve Yüce Allah
ona bir.çocuk nasip etti. Sevinçten Hanne'nin
içi içine sığmıyordu.
Ancak içine bir kuşku düşmüştü.
Çocuğu acaba erkek mi, yoksa kız mı olacaktı?
Ama kendisi erkek olmasını istiyordu. Çünkü
Yüce Allah'a söz vermiş, yavrusunu Hak yoluna
vermeye adamıştı.
O devirde Kutsal Mabedin hizmetinde ancak erkekler
çalışıyordu.
Imran çocuğunun doğumunu göremeden ahirete
göçüp gitti.
Zamanı gelince Hanne nur topu gibi bir kız çocuğu
doğurdu.
Buna çok üzülmüştü. Ama olsun
çocugu vardı artık. İster erkek, ister kız ne
farkederdi.
Çocuğun adını Meryem koydtılar.
Meryem gün geçtikce gelişti, büyüdü.
Günü gelince annesi sözünü
tuttu. Götürüp onu Beyt-i Mukaddes'e
vermek istedi. Bu Kutsal Mabed'de Hz. Harun soyundan
gelen insanlar bulunuyor, vakitlerini ilim öğrenmek
ve ibadet ile geçiriyorlardı.
Yüce Allah'ın peygamberi Hz. Zekeriyya da onların
başkanı konumunda bulunmaktaydı.
Hanne elinden tuttuğu yavrusu ile Kutsal Mabede varınca
kendisini karşıyanlara şöyle dedi:
- Ey Allah'ın iyi kulları. Cok yaş yaşadım, artık ihtiyarlık
elverdi. Bu vakte kadar bir çocuğum olmamıştı.
Yüce Allah'a yalvardım,. Eger bana bir çocuk
verecek olursa, onu Beyt-i Mukaddes'in hizmetine vereceğime
dair söz verdim. Ama kader. Çocuğum erkek
değil, kız oldu. Biliyorum, bu Kutsal Mabed'e kız çocukları
alınmıyor.
Ne olur, beni kırmayın, Meryem'i kabul edin, ben
de Yüce Allah'a karşı verdiğim sözü tutmuş
olayım.
Kutsal Mabed'in hizmetlileri aralarında konuştular,
'' tartıştılar.
Simdiye kadar hiç böyle bir durumla karşılaşmamışlardı.
Bu çocuk aynı zamanda kendi başkanları olan ve
bir süre önce vefat edem İmran'ın çocuğu
idi.
Kabul etseler bile ona kim bakacak, kim büyütecekti?
Hz. Zekeriyya Hz. Meryem'in teyzesinin kocası aynı zamanda
Beyt-i Mukaddes'deki hizmetlilerin reisi idi.
Bu nedenle çocuğu almak istedi. Diğerleri karşı
çıktılar. Bu sevimli çocuğu aralarında
pay edemiyor, herkes "Ben alacağım" diyordu.
Sonunda kur'a atmaya karar verdiler. Kur'a sonucu çocuk
Hz. Zekeriyya'ya düştü. Hz. Zekeriyya, Hz.
Meryem için özel bir oda yaptırdı.
Hz. Meryem artık bu odada kalacaktı. Bütün
hizmetini Hz. Zekeriyya görüyor, onu besleyip
büyütüyor, ona bilmediklerini öğretiyordu.
Hz. Meryem bu odada günlerini geçirmeye
başladı. Vaktinin çoğunu Yüce Allah'a ibadet
ile geçiriyordu.
Onun yanına Hz. Zekeriyya'dan başka kimse giremiyor,
suyunu ve yemeğini yalnız o getiriyordu.
Günlerden bir gün yine Hz. Zekeriyya Hz. Meryem'in
odasına girmişti.
Ona yiyecek ve su getirmişti.
Birden gördükleri karşısında şaşkına döndü.
Hz. Meryem'in odasmda çok güzel bir sofra
vardı.
Hz. Zekeriyya şaşkınlığını attıktan sonra:
- Ey Meryem, bu nedir? Bu yiyecekler nereden geldi
böyle?
Hz. Meryem: "Ey Zekeriyya" dedi.
- "Yüce Allah tarafından bana böyle yiyecekler
geliyor. Süphesiz Allah-u Teälä dilediğine
hesapsız rızık gönderir."
Hz. Meryem temiz, iffetli, Allah katında değerli bir
kul idi. O zamanındaki kadınların en hayırlısı idi.
Günler ayları, aylar yılları kovalamış, Hz. Meryem
artık epeyce büyümüştü.
Kutsal Mabed'te kendisine ayrılan yerde günlerini
ilim ve ibadetle geçiren Hz. Meryem güzel
bir genç kız olup çıkmıştı.
Günlerden bir gün Hz. Cebrail insan şeklinde
gelerek ona göründü.
Hz. Meryem oldukça korkmuş ve telaşlanmıştı.
Tanımadığı, bilmediği bir erkekle karşılaşmış olmak
u onu oldukça endişelendirmişti.
Ona şöyle seslendi:
- Dogrusu ben senden, Yüce Allah'a şığınırim^^er;
... mümin bir kişi isen bana fenalık yapmazsın,
yanımdan çekilip gidersin.
Hz. Cebrail'in ona bu şekilde görünmesi bir
imtihan idi. Yüce Allah'ın meleği şöyle konuştu:
- Ben sana tertemiz bir oğul bağışlamak için
Rabbinin gönderdigi bir elçiyim.
Hz. Meryem çok müjdeli bir haber almıştı.
Arna yine de bu haber karşısında şaşırmış, telaşlanmıştı.
Nasıl oldurdu bu?
Kendisi evlenmemiş, bakire bir kız idi. Hiçbir
erkek ona yaklaşmamıştı. Evlenmeden nasıl çocuğu
olabilirdi
ki? :
Hz. Cebrail'e şöyle cevap verdi:
- Benim nasıl bir oğlum olabilir? Bana bir insan dokunmadı.
Ben iffetli bir kadınım.
Bunun üzerine Hz. Cebrail:
- Evet... söylediklerinde doğrusun. Ancak Rabbin
buyurdu ki (Baba olmaksızın çocuk vermek) benim
için çok kolaydır.
Bunu insanlara kudretimizi gösteren bir işaret,
Isa'yı da (insanları kurtuluşa götüren) tarafımızdan
bir nimet yapacağız.
Hz. Meryem artık anlamıştı. Bu insan şeklindeki melek
Yüce Allah tarafından gönderilmişti. Öyleyse
onun dediklerine inanması, ondan korkmaması gerekirdi.
Yüce Allah ne demişse öyle olacaktı. ir
Gercekten bir süre sonra Hz. Meryem hamile olduğunu
anladı.
Bu durum onu sevindirdiği kadar utandırıyor ve oldukça
korkutuyordu.
Çünkü hamile olduğu anlaşılırsa, diğer
insanlar ona kötü göz ile bakacaklardı.
Böylece üzüntü ve korku dolu günler
birbirini kovaladı durdu.
Hz. Meryem durumunu kimseye söyleyemiyordu. Nasıl
anlatabilirdi?
Babasız bir çocuk doğuracağına kim inanırdı?
Cok zor durumdaydı, sonunda dayanamadı.
Kutsal Mabed'ten kactı, Beytü'1-lahm denilen
bir yere geldi. Arük doğum zamanı da neredeyse
yaklaşmıstı.
Burada birkaç gün gecirdi ki doğum anı gelip
çattı.
Hz. Meryem o sırada bir kuru hurma acağına yaslanmış
duruyordu.
Sancıların şiddetinden hurmanın dallarına sarılmıştı.
Onun sarılması ile Yüce Allah tarafından verilen
izin sonucu kuru hurma dallan bir anda yeşerdi. Meyve
ile doldu taştı. |