Çok
çok eski zamanlarda da, yeryüzünde
hayat vardı. Denizler, ırmaklar, dağlar, taşlar, cins
cins bitkiler, çeşit çeşit hayvanlar kısaca
her türden canlılar vardı. Ama hiç insan
yoktu. Allahü teâlâ; meleklerine
haber yerdi: "Topraktan, insan denen bir varlık
yaratıp, onu yeryüzüne halife kılacağım. Hepiniz
ona secde ediniz."
Melekler, Yüce
Allah'ın bu emri karşısında şaşırdılar. Gece gündüz,
Allah'a ibadet ve itaatle meşgul oldukları halde, insan
denen bu varlık nasıl olurda kendilerinden üstün
olarak yaratıldırdı? Merak içinde sordular:
- Ya Rab! Yeryüzünde bozguncu ve kan dökücü
kimseleri mi halife yapacaksın? Halbuki biz sana her
zaman ibadet ediyor, seni överek yüceltiyoruz.
Allahü teâlâ, meleklerin bu sorularına
cevap olarak şöyle buyurmuştur:
"Varlıkların
yaradılışındaki derin sır ve ince hikmetler sizin bildikleriniz
kadar değildir. Ben sizin bilmediklerinizide bilirim.
Melekler: "Şüphesiz Rabbimiz her şeyi bilir.
Faydasız bir şey yaratmaz" diyerek beklemeye başladılar.
Nihayet Allahü teâlâ, ilk insanı, yani
Hz. Adem'i topraktan yarattı. Ona en güzel şekli
verdi. Ve ona kendi ruhundan üfledikten sonra,
ona eşyanın isimlerini ve özelliklerini öğretti.
Daha sonra Hz. Adem'in bütün yaratılmışlardan
üstün olduğunu göstermek için
bir imtihan yaptı.
Meleklere varlıkların
isimlerini sordu. Bu konuda bilgileri olmadığı için,
"Ya Rab! senin bize öğrettığin, ilimden başka
bir bilgimiz yok" diyerek cevap veremediler. Sıra
Hz. Adem'e gelmişti. Adem aleyhisselâm, eşyanın
isimlerini teker teker sayıp, özelliklerini belirtince,
Allahü teâlâ meleklerine hitaben; "Size
yerde ve gökte olan, herşeyi ancak ben bilirim
demedim mi?" diyerek tüm meleklerin Hz. Adem'e
secde etmelerini (hürmet için) buyurdu.
Bütün melekler, Yüce Allah'ın emri üzerine
Hz. Adem'e secde etmişlerdi.
Sadece Şeytan secde
etmemişti. Çünkü: Şeytan kendini, Hz.
Adem'den ve diğer bütün varlıklardan daha
üstün görüyordu. Bunun üzerine
Yüce Allah: "Ey Iblis! seni secde etmekten
alıkoyan nedir?" diye buyurdu. Seytan bu terbiyesizliğinden
dolayı tövbe edip af dileyeceği yerde kendini haklı
göstermeye çalıştı. "Ben Adem'den daha
hayırlıyım. Çünkü beni ateşten, onu
ise çamurdan yarattın." diyerek, kibirli
davranışını sürdürmeye devam etti. Bunun
üzerine Allahü teâlâ: "Bulunduğun
makamdan in. Rahmetimden çık git.
Sen artık küçülenlerdensin."
diyerek şeytanı huzurundan ve Cennet'inden kovdu.Şeytan
yaptığı hatayı anlamıştı. Ama kibri, gururu yüzünden
affedilmeyi hatırına bile getiremiyordu. Korku içinde
Allahü teâlâdan son bir dilekte bulundu.
"Bana kıyamete kadar ömür ve müddet
ver." Bunun üzerine Yüce Allah, ona:
"Senin ömrün kıyamet gününe
kadar uzatıldı" diye buyurarak, Şeytana hayatta
kalacağı müjdesini verdi.
Şeytan izni aldıktan
sonra yine tövbe ve şükür etmesi gerekirken
isyancı tutumunu sürdürdü. - Ey Rabbim,
Adem'e secde etmediğim için beni huzurundan kovdun.Bende
bundan sonra senin doğru yolun üzerinde oturarak,
insanları doğru yoldan saptırmak için pusuda
bekleyeceğim. Onların sana isyancı olmaları için
elimdem ne geliyorsa yapacağım. Böylece Şeytan,
Hz. Adem'e ve nesline olan düşmanlığını açıkça
ilân ediyordu.
Yüce Allah
daha sonra, Hz. Adem'i yalnızlıktan kurtarmak, hemde
insan neslinin çoğalması için Hz. Adem'e
eş olarak, hayat arkadaşı olarak, Hawa annemizi yarattı.
Ve onları Cennet'ine yerleştirdi. Yüce Allah,
onları Cennet'e' koyduktan sonra, bir yasak getirmişti.
Cennet'te bulunan bir ağaca yaklaşmayacak ve meyvesinden
yemeyeceklerdi. Insanoglunun en büyük
düşmanının Şeytan olduğu konusunda uyarılan
Hz. Adem ile Hawa cennetteki tüm nimetlerden
ve güzelliklerden, faydalanıyor, mutlu bir
şekilde yaşıyorlardı." .
Hiç bir dertleri,
hiç bir endişeleri yoktu. Açlık ve susuzluk
çekmiyorlardı. Ancak cennetin kapısı ve çevresinde
dolaşan şeytanın nefesini her an hissediyorlardı. Yasak
meyvadan haberdar olan, Şeytan Hz. Adem ile Hawa'nın
peşinden ayrılmıyordu. Ne varki Şeytan'ın bütün
teşebbüsleri her seferinde boşa gidiyordu.
Şeytan, yine bir gün onlara cennetin kapısı yakınlarında
musallat oldu. "Rabbiniz bu ağacı niye yasakladı
sanıyorsunuz? O ebedilik ağacıdır.
Meyvesinden yiyince
sonsuza kadar cennette kalırsınız. Haydi ne duruyorsunuz.
O meyveden yiyin ve cennetten hiç çıkmayın.
Bakın benim halime, cennetten kovuldum ve bir daha geri
dönemiyorum. Hz. Adem ile Hawa sonunda şeytana
uydular ve yasaklı ağacın meyvesinden yediler. Yüce
Allah'ın emrine karşı geldikleri için ikisininde
üzerindeki elbiseler uçup gitmişti. Çırılçıplak
kalmışlardı. Utançlarından ölecek gibi olmuşlardı.
Yerden topladıkları ağaç yaprakları ile çıplak
vücutlarını örtmeye çalıştılar. Yaptıkları
hatayı anlamışlardı.
Ama ne yazıkki
iş işten geçmişti. Allahü teâlâ
onlara hitaben: - "Ben size bu ağacı yasaklamamısmıydım?
Şeytan sizin düşmanınızdır dememişmiydim.
Neden emrimi dinlemediniz?" diye buyurdu. Hz.
Adem ile Hawa suçlarını kabul edip, ağlaya sızlaya
yalvarmaya başladılar. "Ya Rabbi bizi affet! Bizi
bağışla. Eğer affetmezsen halimiz nice olur? Şeytan
Hz. Adem ile Hawa'nın tövbe ederek kurtulacaklarını
düşünememişti.
O her ikisininde
Allah'ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılacağını sanıyordu.
Ancak Yüce Allah'ın iyi kullarını, günah işlediklerinde,
tövbe ettikleri taktirde, affedebileceğini bilmiyordu.
Zaten bilse idi; insanoğlunun peşini bırakırdı.
Allahü teâlâ, Hz. Adem ile Hawa'yı
yeryüzüne indirirken, Şeytanda dahil olmak
üzere hepsine şöyle hitap etti. "Birbirinize
düşman olarak yeryüzüne ininiz!"
Artık bundan böyle Şeytan ile insanoğlu arasındaki
düşmanlık ve büyük mücadele yeryüzünde
devam edecekti.
Çünkü
Şeytan kendi isyanına ve rahmetten mahrumiyetine insanfn
sebep olduğuna inanıyor, bunun içinde bütün
varlığı ile insanoğluna düşmanlık besliyordu.
Dünya cennet gibi değildi. Burada insanoğlunu bekleyen,
türlü zorluklar vardı. İnsanoğlu kendisine
verilen ilim ve akıldan faydalanarak, bu zorluklarla
yaşamayı ögrenecek, zamanı gelince de ölecekti.
Ama bu ölüm ebedi yok olma değildi. Zamanı
gelinceyeniden dirilecek, dünyada yaptıklarının
karşılığıni;yani; iyilikse mükâfat, kötülükse
cezasını çekecekti.
Yüce Allah,
Hz. Adem'i ilk insanlara hem baba hemde peygamber yapmıştı.
Dünya hayatında insanların uymaları için
ona on sahifelik bir kitap indirmişti. Buna SUHUF denir.
Hz. Adem, bu yasaklara; hem kendi uydu. Hem de çocuklarının
uymasını sağladı. Onlara başından geçenleri anlattıktan
sonra, Şeytana uymamalarını, bu dünyaya geçici
olarak geldiklerini, kıyametten sonra tekrar dirileceklerini,
asıl sonsuz hayatın ise ahirette olacağını öğretti.
Hz. Adem, bin
yıl yaşadıktan sonra, vefat etti. Oğulları onu Kubeys
dağına defnettiler. İki sene sonra ise Hawa annemiz
vefat edince, onuda yanına gömdüler.
Işte biz insanlar, Allahü teâlânın
yarattığı ilk insan olan, Hz. Adem ve onun eşi Hawa'nın
soyundan gelmekteyiz. Melekler, Hz. Adem'e "Ebu
Muhammed" yani Muhammed'in babası derlerdi. Çünkü
Sevgili Peygameberimiz Hz. Muhammed'in nuru
onun alnında parlıyordu. Bu nur sonradan Hz.Hawa'ya
ondanda Hz. Şit'e geçmişti.
|