Mısır'da huzur bulamayan Hz. İbrahim
oradan ayrılıp yeniden Şam'a dönmüştü.
Şeb denilen yere gelince oraya yerleştiler. Su ihtiyaçlarını
gidermek için bir kuyu kazdılar. Kuyunun suyu
çeşme gibi akıyordu. Bu sudan kendileri dışında
o çevrede bulunan herkesde yararlanıyordu.
Hz. İbrahim, Allahü teâlâdan hayırlı
bir çocuk vermesini düemekteydi. Ancak zevcesi
Hz. Sare'nin çocuğu olmuyordu. Hz. Sare bu duruma
üzülüyor ama elinden de bir şey gelmiyordu.
Bu yüzden Hz. İbrahim'e, Hacer'le evlenmesini teklif
etti. O günün dünyasında erkeklerin çok
kadınla evlenmesi tabi bir olaydı.
Hz. Ibrahim biraz düşündükten sonra
bu teklifi reddetti. - Ey Sare bu işin sonundan
endişe ederim. İleride Hacer'i kıskanmandan korkanm.
Huzurumuz bozulsun istemiyorum. Ancak Hz. Sare kararlıydı.
Hacer'in Hz. İbrahim ile evlenmesi konusunda ısrarcı
oldu. Bunun üzerine Hz. İbrahim, Hacer'le evlendi
Birbirini kovalayan günler, haftalar, aylar sonra,
Hacer, nurtopu gibi bir erkek
çocuk dünyaya getirdi. Adını İsmail koydular.
Önceleri herşey güzel gidiyordu. Ancak Sare'de
kıskançlık başlamıştı. Artık aynı çatı
altında yaşamaları çok zor görünüyordu.
Hz. Ibrahim, ne yapacağını bilmiyordu. Yüce Allah,
Hz. sare'deki bu duyguyu çeşitli hikmetlerle
Hz. İbrahim'e vahyetti.
Onları emin bir bölgeye götürmesini
bildirdi. Hacer ilc oğlunu alıp başka bir beldeye götürüp
onları oraya yerleştirecekti. Bu yolculukta onlara bir
melek rehberlik yapacak, yerleşecekleri yeri onlara
gösterecekti. Hz. İbrahim işe Hacer ile oğlu
İsmail'i yanına alarak bir akşam üzeri evden ayrıldı.
Gide gide Mekke'ye kadar uzanmışlardı. Bugün zemzem
kuyusunun bulundugu yerin çok yakınında konaklamışlardı.
Hz. İbrahim bir ağacın dibine çadır kurarak,
onları oraya yerleştirdi. Yanlarına bir miktar hurma
ve su bıraktıktan sonra, yanlarından ayrılmak için
çadırdan dışarı çıktı. Hacer telaşa
düşmüş ağlıyordu.
Henüz iki yaşındaki oğlu İsmail ile bu
ıssız vadide kimselerin olmadığı bu yerde, tek başına
kalacakları düşüncesi yüreğini korkuyla
kemiriyordu. - Ey İbrahim bizi ıssız ve sessiz bu
vadide bırakıpta nereye gidiyorsun? Sensiz kimsesiz
ne yaparız biz burada? Hz. İbrahim Hacer'i cevaplamıyordu.
Hader uzun süre yalvarıp yakardıktan sonra Hz.
İbrahim'e şu soruyu sordu. - Yoksa böyle yapmanı
Allah mı emretti? Hz. İbrahim'in cevabı Hacer'i rahatlatmıştı.
- Evet Allah emretti.
- Öyle ise bize Allah kafidir. O bizi korur,
sahipsiz bırakmaz. Hz. Ibrahim bir müddet yol
aldı. Hacer onu, uzun süre dalgın gözlerle
izleyip durdu. Hz. İbrahim kendini göremeyecekleri
bir yere varınca Kâbe yönüne dönüp,
Yüce Allah'a duaya başladı. - Ey Rabbim ben,
eşim Hacer ile oglum İsmail'i bu çorak vadiye,
namazlarını dosdoğru kılsınlar diye yerleştirdim. Bu
bölgeyi afet ve düşmanlardan muhafaza eyle.
Emniyetli bir belde kıl. İnsanlarıri gönüllerini
buraya meylettir ki gelip yerleşsinler. Eşimle çocuğumun
yalnızlıklarını gidersinler,
Hz. Hacer ile oğlu Ismail, Mekke vadisinde birlikte
yaşıyorlardı. Hz. Hacer çocuğu acıktıkça
emziriyor, susadıkça da yanındaki kırbadan su
veriyordu. Bir süre şonra suları bitti. Küçük
İsmail susuzluktan ağlayıp sızlamaya başlamıştı...
Güneş bütün sıcaklığıyla etrafı yakıp
kavuruyor, Hacer ile oğlunun susuzluğunu daha da arttırıyordu.
Hacer yürüye yürüye sefa tepesinin
bulunduğu yere geldi. Tepeye çıkıp etrafa göz
gezdirdi. Etrafta, ne su ne de kimsecikler vardı. Koşarcasına
vadiyi aşıp Merve tepesine geldi. Çevreyi kolaçan
etmesine rağmen, ne bir damla su izine nede herhangi
bir kimseye rastlamıştı.
Su bulurum ümidiyle Sefa ve Merve tepeleri
arasında tam yedi kere gidip gelmişti. Merve tepesinde
çaresiz bir şekilde soluklanırken, duyduğu ses
ile ister istemez sevindi. Aynı sesi ikinci defa duyunca...
"Ey ses sahibi sesini duyurdun. Eğer kudretin varsa
bize yardım et." diye haykırıverdi. Bunun üzerine
Cebrail aleyhisseläm insan suretinde görünerek,
ayağının topuğu ile yeri kazmaya başladı. Kısa sürmediki
yerden su fışkırmaya başladı. Hz. Hacer suyu görünce
sevincinden yerinde duramadı. Suyun akıp gittiğini görünce,
ziyan olmasın diye etrafını çevirip avuç
avuç kırbasına dolduruyordu. Bir yandanda su
ziyan olmasın diye zcın zem (dur, dur) diye bağırıyordu.
Bugün Käbe'de bulunan zemzem kuyusu işte bu
sudur. Susuzluklarını gidermişlerdi. Artık susuzluk
dertleride olmayacaktı. Sonraki günlerde Cürhüm
kabilesinden bir kaç aile geldiler. Daha önce
su bulunmayan bu bölgedeki, kaynagı yani zemzem'i
görünce çok şaşırdılar. Suyun başında
duran Hz. Hacer'e: "Bizim buraya yerleşmemize izin
verirmisin?" diye sordular. Hz. Hacer kabul
etmişti. Böylece ıssız, sessiz vädi kısa zaman
sonra şenlenivermişti. Hz. Hacer yalnizlıktan kurtulmuş
ve Mekke şehrinin kuruluşu da böylece başlamış
oluyordu. Hz. İbrähim bir zaman sonra, hanıfhı
ile oğlunu ziyarete geldi. Onları bereket içinde,
şenlenmiş, kalabalıklaşmış bir mekända görünce
çok sevindi. . Yüce Allah'a hamd-ü
sena etti.'"
Artık Hz. İbrahim, zaman zaman Mekke'ye geliyor,
bir süre oglu ve hanımı ile birlikte kalıyor, sonra
da geri dönüyordu. Yıllar geçmiş
İsmail büyüyüp serpilmiş, yakışıklı bir
delikanlı olmuştu. Mekke'de sevilen sayılan biriydi.
Hz. Ibrahim yine bir gün Mekke'ye gelmişti. O gece
uyurken rüyasında bir ses şunları söylemişti:
- Ey İbrahim, Allah oğlun İsmail'i kurban etmeni istiyor.
Hz. İbrahim vücudunun her zerresinde oluşan boncuk
boncuk terler arasında korkuyla uyandı. Gördüklerinin
gerçek olup olmadığını düşündü.
Bu rüya Allah'tanmı idi, yoksa şeytandan mı? Bir
türlü karar verememişti.
Ancak içine şüphe düşmüştü.
Ertesi gün aynı rüyayı bir defa daha görmüştü.
Bu defa rüyanın Allah'tan olduğuna kanaat getirmeye
başlamıştı. Üçüncü günde
aynı rüyayı görünce artık kalbinde en
ufak bir şüphe dahi kalmamıştı. Bu kesin bir emirdi.
Ve oldukça büyük bir imtihandı.
Yüce Allah; İbrahim'i kendine "Halil"
yani; dost seçmişti. Şimdi de onun bu dostluğa
layık olup olmadığını imtihan etmek istiyordu. Yüce
Allah, onu sevdiği, en kıymetli varlığı olan oğlu ile
imtihan edecekti. Bu meseleyi oğluna nasıl açıklayacaktı.
Acaba oğlu ile hanımı bu durumu nasıl karşılayacaktı.
İtaat ederlerse problem olmayacaktı. Ya itiraz ederlerse
ne olacaktı.
O vakit Yüce Allah'ın azabından kurtulamazlardı.
Bu imtihan yalnız Hz. İbrahim için değil, oğlu
ve hanımı içinde geçerliydi. Biri Allah
yolunda canını feda edecek, digeri ise biricik oğlunu.
Baba oğul sık sık daga odun kesmeye giderlerdi. Yine
bir sabah, Hz. İbrahim oğluna ip ve bıçak almasını,
birlikte oduna gideceklerini söyledi. Baba oğul
yanlarına ip bıçak ve balta alarak yola koyuldular.
• Mina mevkiine gelince, Hz. İbrahim gördügü
rüyayı yavaş yavaş ogluna anlatmaya başladı.
Allah tarafından imtihana
tabi tutulduklarını anlatmaya ,
çalışıyordu. Hz. İsmail'de babasının anlattıklarından
sonra, en ufak bir korku ve telaş, olmamıştı.
Hayatı veren Allah değilmiydi? Sahibi O olduğuna
göre yine O alacaktı. Ama erken, ama geç.
Üstelik bundan daha şerefli bir
ölüm olabilirmiydi?
Hz. İsmail tam bir teslimiyet ve tevekkül içindeydi.
- Babacığım, hiç endişelenme. Her ne ile emrolundu
isen onu yap. Allah'ın izni ile beni sabreden biri olarak
göreceksin. Oğlunun bu cevabi; İbrahim aleyhisselämı
hem sevindirmiş, hem de duygulandırmıştı. Oğlunu şefkatle
süzerken, gözlerinden bir kaç damla
yaş akmıştı. Ogluyla gurur duyuyordu. Birden önlerine
şeytan çıkmış, babalık şefkatini tahrik ederek,
kalbine vesvese vermeye başlamıştı. Şeytan, habire gördüğü
rüyanın yalan olduğunu, biricik oğluna kıymaması
gerektiğini söyleyip durdu. Ancak Hz. Ismail'de
aynen babasının yaptığı gibi, şeytariı taşlamış ve yanından
kovmuştu.
Hz. İbrahim oğlunu sağ yanına yatırarak, Yüce
Allah'ın emrini yerine getirmeye başladı. Bıçagı
görüp acı duymasın diye de gözlerini
bağlamıştı. Hz. İbrahim, İsmail'in boynuna sürmek
üzere "Bismillah" deyip bıçağı
çekmişti. Bıçağı Hz. İsmail'in boynuna
sürünce, bıçak kesmeyiverdi.
Çünkü, Allahü teälänın
istegi; Hz. İsmail'in kurban edilmesi değildi. Bu olay
ile Hz. İbrahim ve ailesinin sadakat ve sabırlarını
meleklere ve bütün insanlığa göstermek
istiyordu. Bu bir dostluk ve bağlılık sınavı idi. Bıçağın
kesmediğini gören Hz. Ismai! babalık şefkatinin
ağır geldiği için, babasının bu işi yapmadığını
düşünerek, kendisini yüzükoyun yere
yatırmasını söyledi. Babasıda öyle yapmıştı.
Ismail'i yüzükoyun yere yatırıp bıçağı
yeniden indiriyorken, duyduğu ses ile durmak zorunda
kaldı. - Ey İbrahim, Allah'a ne kadar bağlı bir
kul olduğunu ispatladın. Dur artık İsmail'i kesmene
lüzum yok. Hz. İbrahim başını kaldırıp, sesin
geldiği yere yani yukarı bakınca, elinde kurbanlık
bir koc ile Cebrail aleyhisselâmı gördü.
- Ey Ibrahim bu koç kırk senedir cennette beslenmektedir.
Şimdi oglun İsmail'in yerine onu kurban etmen için
yeryüzüne gönderildi.
Hz. İbrahim sevinç içinde oğlunun gözlerini
çözdükten sonra, koçu alıp kurban
etti ve Allahü teâlâya şükretti.
O günden itibaren bütün müslümanlar,
Hz. İsmail'in kurtuluşunu kutlamak ve Allah'a şükran
borçlarını ödemek için, kurban kesmeye
başlamışlardı. Kurban kesmek vacib olan bir ibadet olarak
kıyamete kadar devam edecektir. Hz. İsmail gençlik
çağına gelince, cürhüm kabilesinden
bir kız ile evlendi. Annesi Hacer ise 90 yaşında vefat
etmişti. Hz. İbrahim yine bir gün, Mekke'ye geldiğinde,
oğlu Hz. İsmail'e ilâhi vahip gereği Kabe'yi yapmaları
gereğini anlattı. Bunun üzerine Hz. İsmail
taş getiriyor, babasıda inşaatı yapıyordu. Kabe'nin
inşası bittikten sonra bütün müminler,
Hz. İbrahim'in imamlığında haccettiler. Böylece
Hac mümimlere farz kılındı.
Ancak hidayetten nasibi olmayanlara ise hiç
bir söz . fayda etmiyordu.
Ismail aleyhisselâmın ömrü tevhid
mücadelesini yaymak uğrunda geçti. Hayatında
kendisine iman edenlerin sayısı oldukça çoğalmıştı.
Yüz seksen yıllık ömrünün, sonlarına
doğru gözlerine perde inmişti. Gözlerine
perde inen üç peygamberden biriydi. Vefat
ettikten sonra Halilürrahman'da babası İbrahim
aleyhisselâm yanına defnedildi. |