Hz. İbrahim'in hapise atılmasından, Nemrud'da
haberdar olmuştu. İlahlara, yıldızlara tapmayan bu genci
merak etmişti. Onu huzuruna aldı. Hz. İbrahim'i küçümsedikten
sonra, hırıltılı bir sesle homurdandı. - "Söyle
bakalım delikanlı. Senin Rabbin kimdir. Ne iş yapar?"
diye sordu. Hz. İbrahim gayet sakin bir şekilde
Nemrud'u cevapladı. - Benim Rabbim o zattır ki,
hem hayat verir, hemde alır. Diriltmekte, öldürmekte
onun elindedir. Kibirli Nemrud, rnağrur Nemrud sarayın
her tarafından duyulacak bir kahkaha patlattı.
- Bu da işmi yani. Ben de öldürür
ve diriltirim. Şimdi neler yapabileceğimi
gör bakalım.
Muhafızlarına emir veren Nemrud karşısına getirilen
zavallı, fakir sahipsiz birinin hemen öldürülmesini
istedi. Muhafızlar zavaliıcığı hemen oracıkta katletti.
Herkes korku dolu gözlerle olanları seyrediyordu.
Az sonra da huzura getirilen, diğer bir zavallıya da
çil çil altınlar, mal ve mülk vererek
salıverdi. Sonra da Hz. Ibrahim'e doğru dönerek
ilahlık tasladı. - Gördünmü işte
herkesde şahit oldu. Bak bende birini öldürdüm.
Bir diğerini ise dirilttim.
Hz. İbrahim Nemrud'a acıyan gözlerle bakmıştı.
Nemrud öldürmek ve diriltmekten ne demek istediğini
anlamamıştı. Ya da anlamak istemiyordu. Ona haddini
bildirmek lâzımdı. Hz. İbrahim'de öyle yapacaktı.
Deminden beri kendisini küçümseyen,
Nemrud'a iman dolu bir bakış fırlattı. Nemrud bir an
sarsıldı. Aslında Hz. İbrahim'in birazdan söyleyecekleri
ile daha da sarsılacaktı. - Ey Nemrud benim Rabbim
güneşi dogudan dogdurur. Eger ilahlık davanda ısrar
ediyorsan sende güneşi batıdan doğdur da görelim.
Hz. İbrahim'den böyle zekice bir teklif beklemeyen
Nemrud şaşkınlıktan, önce neredeyse küçük
dilini yutmuş sonrada öfkesinden kudurmuştu. Herkesin
içinde küçük düşmüştü.
Meraklı gözlerle, kendisini izleyen bu kadar adamı
karşısında verecek cevap bulamıyordu. Çaresiz
insanların, sıkıştıkları zaman yapabileceği tek şeyi
yaptı. Öfke içinde bağırıp duruyordu. Kimse
korkudan başını kaldıramıyordu. - Çabuk şu
densizi zindana atın. İlahlanmıza karşı gelmenin cezasını
ona ödetecegim. Bu yaptıkları yanına kâr
kalmayacak.
Nemrud'un öfkesi dinmiyordu. O kadar insanın
gözü önünde küçük
düşmeyi onuruna yediremiyordu. Akıl hocaları, dalkavukları
onu rahatlatmak istediler. - Efendim ona gerekli
cezayı verirsiniz olur biter. Yeter ki siz üzülmeyin.
- Onu ateşe atmalısınız. Böylece cezasını çekmiş
olur. Bu fikir, Nemrud'un hoşuna gitmişti. Adamlarına
hemen yakacak odun toplamalarını emretti. Hz. İbrahim'in
ateşe atılarak cezalandırılacağını herkes duymuştu.
Günlerce odun toplandı. Dağ gibi bir odun yığını
meydana getirildi. Nihayet odunlar tutuşturuldu. Ateşin
şiddetlendiği an yer gök aleve boyandı.
Sıcaklığı çok uzaklardan bile hissedilmekteydi.
Karşı tepeye kurulu olan mancınığa, konularak ateşe
atılacak olan Hz. İbrahim mancınığa dogru götürülüyordu.
Bu dehşet verici olayı seyredebilmek için Babil'de
kimse kalmamıştı. Herkes olay yerine toplanmış, korku
ve merak içinde bekleşiyordu. Hz. İbrahim
mancınığa yerleştirildi. Muhafızlar onu ateşe atmak
için Nemrud'un emrini bekliyordu. Dağ, taş bütün
canlılar, tüm melekler Allah'a yalvarıyor, Hz.
İbrahim'in kurtulması için niyazda bulunuyordu.
- Ey Rabbimiz bu kavim içinde; seni bilen tanıyan
sana ibadet eden, sadece Hz. İbrahim var. Oysa onu
ateşe atıyorlar. izin verinde şu kavmi yerle bir edip
Hz. İbrahim'i kurtaralım, diye yalvarıyorlardı. Yüce
Allah ise onlara; - "Onun durumunu ben daha
iyi bilirim. O eğer sizden yardım isterse edin, Eğer
yalnız bana güvenip dayanır, benden yardım dilerse
ona benim yardımım kâfidir" karşılığını vermişti.
Nemrud'un emriyle mancınık fırlatıldı. Hiç bir
telaş ve korku belirtisi göstermeyen Hz. İbrahim
ateşin ortasına doğru uçuyordu. Ateşe dogru yol
alırken, "Allahın yardımı bana kâfidir. O
ne güzel vekildir. Ben ona dayanıp güveniyorum"
demişti.
Yüce Allah, canı gönülden, tam
bir teslimiyet içinde kendisine dayanıp güvenen
hiç bir kulunu yalnız bırakmazdı. Hele hele bir
peygamberini asla. Yüce Allah'ın emri Hz. İbrahim'in
imdadına yetişti. - Ey ateş, İbrahim için
serin ve zararsız ol. İlahi emir üzerine ateş Hz.
İbrahim'i yakmadı. Ateşin ortasında güllük
gülüstanlık serin bir bölge oluşmuştu.
Hz. İbrahim burada hiç bir zahmet ve sıkıntı
çekmedi. Bu sırada Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı
anda, Nemrud lehine müthiş bir tezahürat gösteren
Babil halkı, bu olaya alkış tutuyordu.
- Gördünüz mü İbrahim bizi ateşle
korkutuyordu. şimdi kendisi ateşe girdi. Hz. İbrahim'in
dev ateş kümesinin ortasına düşüşünü
bir müddet iştahla seyreden, Nemrud ve Babil halkı
onuh yanıp kül olduğuna kanaat getirince yavaş
yavaş dağılmaya başladı. Tam 7 gün yanıp durdu
koca odun kütlesi. Bu 7 gün boyunca, heryerde
bayramlar kutlanıyor, herkes yiyip içip eğleniyordu.
Son gün alevler azalıpta sönmeye yüz
tuttuğunda herkes dehşete düşmüştü.
Hiç kimse gözlerine inanamıyordu. Hz.
İbrahim alevlerin tam ortasında ibadet ediyor.
Allaha yakarıyordu.
Nemrud şaşkınlıktan ne yaptığını bilmez bir vaziyette
dolanıp duruyor, halk ise korku ve dehşet içinde
Hz. İbrahim'i seyrediyordu. Hz. İbrahim'in ateşte yanmaması,
ateşin ona tesir etmemesi onun davasının haklılığını
apaçık sergiliyordu. Ancak müşriklerin hiç
biri bunu kabul etmek istemiyordu. Gördükleri
bu gerçeğin arkasında başka başka manalar aramaya
başladılar. - Ateş O'nu yakmıyor. - Evet evet
ateş ona tesir etmiyor. Bu adam şeytan olmalı. Cünkü
şeytan da ateşten yaratılmıştır. Hz. İbrahim'e cok
az kimse inanmıstı.
Bunlardan biri kardeşinin oğlu Lut, amcası kızı
Sare ve daha bir kaç kişiden ibaretti. Sare daha
sonra Hz. İbrahim ile evlenip eşi olacaktı. Hz.
İbrahim'e artık kimse korkudan ilişemiyordu. Bir müddet
daha halkı Hakka davet etmekle meşgul oldu. Ancak ümidini
kestikten sonra, ilahi emir gereği Hicret'e hazırlandı.
Gitmeden öncede Babil halkına son ikazını yaptı.
- Ey kavmim gördügünüz apaçık
delillere ragmen beni hep yalanladınız. Artık
aramızda hiç bir sevgi, dostluk ve akrabalık
bağı kalmadı.
Aramızdaki ebedi düşmanhk, siz iman edinceye
kadar devam edecektir. Hz. İbrahim milletine son
uyarıyı yaptıktan sonra Babil'den hicret etti. -
Ey milletim. Ben Rabbimin bana emrettiği bir beldeye
gidiyorum. Umarım ki Yüce Allah beni dini ve dünyevi
isteklerimi gerçekleştireceğim bir memlekete
ulaştınr. Hz. İbrahim müminleri de yanına alarak
Şam taraflarına doğru yola koyulduktan sonra, Cenab-ı
Allah'ın gönderdiği sivrisinek sürüleri
Babil'i perişan etti. Halkın çoğu sivrisinekler
tarafından öldürüldü.
Geride kalanlar da rahatları bozulduğu için
babil'i terketmek zorunda kaldılar. Sivrisineklerden
biri de Nemrud'a musallat olmuştu. Malı, mülkü
ile gururlanan Nemrud ufacık bir sivrisineğe teslim
olmuştu. Her nereye kaçarsa kaçsın
ondan kurtulamıyordu. Koca Nemrud aciz durumlara
düşmüş. Kibrinden ve gururundan eser kalmamıştı.
Muhafızların sineği öldürme çabâları
sonuçsuz kalıyor, bu yüzden de korku
içinde yaşıyordu. Nihayet sivrisinek Nemrud'un
bir gaflet anından faydalanarak burnundan içeri
girmiş ve beynine yerleşmişti. Nemrud büyük
acılar çekiyor, acısını dindirmek için
kafasını taşlara duvarlara vuruyordu.
Ancak yine de acısı dinmiyordu. Sivrisinek tarafından
beyni kemirilen Nemrud, acılar içinde yavaş yavaş
öldü. Böylece tüm yaptıklarının
cezasını feci şekilde ödemiş oldu. Harran'a
yerleşen Hz. İbrahim burada bir müddet kaldıktan
sonra, Mısır'a gitmiştir. Zamanın firavunu Sare'nin
güzelliğinden haberdar olmuştu. Emri gereği Sare
huzura çıkarılmıştı. Firavun Sare'ye her ilişmek
istediğinde nefesi kesilip ölecekmiş gibi oldu.
Bu yüzden korkuya kapılan Firavun Sare'yi serbest
bırakıp cariyelerinden Hacer'i de ona armağan, etmişti.
Bundan sonra hep birlikte yaşadılar.
Hz. İbrahim'in eşi Sare'nin çocuğu olmayınca
Sare Hz. İbrahim'in Hacer'le evlenmesini istedi. Hacer
Hz. İsmail'i dünyaya getirdikten sonra, Hz. İbrahim
zevcesi Hacer ile oğlu İsmail'i Mekke'ye götürmüştür.
Sonraki yıllarda ilk eşi Sare hatun Hz. İshak'ı doğurmuştur.
Hz. Sare 127 yaşında iken vefat etmiştir. Peşi sıra
Hz. İbrahim'de 200 yaşında iken ruhunu Allahü teâlâya
teslim etmiştir. Hz. İbrahim'in kabri Kudüs yakınlarında
Habrun kasabasında bir mağaradadır.
|