Arap yanmadasının kuzey batısında; Hicaz'la
Filistin arasında, yeşil şirin ve büyük bir
şehir vardı. Buranın adı Medyen idi. Medyen'in büyüklüğü
ve zenginliğinin sebebi kervanların buradan geçmesi
idi.
Öyle ki, Hindistan'dan gelip Mısır, Cezayir
veya Tunus'a gidenler bu yolu kullanıyorlardı. Medyen'e
yakın Kızıldeniz sahilinde başka bir şehir daha vardı.
Buraya da Eyke adı verilmişti. Eyke ve Medyen o
zamanın en zengin şehirlerindendi.
Ama bu zenginligi hile ve haram ile elde etmişlerdi.
Bu şehirlerin insanları şehre gelen kavimlerden, kervanlardan
haksız kazançlar elde ediyorlardı. Şehire
girişte kayaların arasında dar bir geçit vardı.
Kervanlar buraya girdiğinde bozguna ugrar, yağma edilir,
ellerindekiler zorla alınırdı.
Karşı koyanlar ise canlarından olurlardı. Gelen,
kervanlar sattıkları malların karşılığını alamıyorlardı.
Medyen halkında ahläk kalmamıştı. Dürüst
değillerdi. Bu kavgacı halleri bazen kendi aralannda
da görülüyordu.
Dürüstlükten nasibini almayan, hile
ile iş yapan bu kavme Hz. Şuayb peygamber olarak gönderildi.
Hz. Şuayb Yüce Allah'ın vahyettiklerini Medyenlilere
anlattığında dalga geçer gibi dinliyor ve Hz.
Şuayb'a inanmıyorlardı. Üstelik kendi yaptıklan
putlara tapıyorlardı.
Hz. Şuayb bıkmadan, usanmadan büyük bir
sabırla Medyen'lileri ibadete çagırıyordu. Yine
bir gün . Medyenlilere şöyle seslendi:
- "Allah'tan korkmaz mısınız? Gerçekten
ben size gönderilen güvenilir bir peygamberim.
Ölçüyü ve tartıyı doğru yapın.
Eksiltip hak yiyenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın.
İnsanların mal ve haklarını gaspetmeyin. Putlara tapmaktan
vazgeçip Yüce Allah'ın emirlerine itaat
edin. Bu sözlere inanmayan kavim birgün
Hz. Şuayb'a şöyle dedi:
- "Eğer doğru sözlü isen, hemen
üzerimize gökten parça düşür
de görelim." Böyle dediler, çünkü
Allah'ın azabından haberleri yoktu. Hz. Şuayb Medyen
halkını bıkmadan usanmadan defalarca hak dinine davet
edip durdu.
Bunun üzerine Hz. Şuayb onları son defa uyarıp
kendine inananlar ile birlikte Medyen'i terketti.
- Benim Rabbim herşeye kadirdir. Birkaç akrabama
değil, Allah'a güveniyor, O'na sığınıyorum. Elinizden
geleni geri bırakmayın.
Hz. Şuayb'ın ayrılışından sonra, Medyen halkı
bir gece korkunç bir gürültü ile
yataklarından fırladılar. Korkunç ses büyük
bir zelzelenin habercisiydi. Hiç bir yere kaçamadılar.
Yüce Allah'ın azabı çok şiddetli olmuştu.
Tek canlı dahi kalmamıştı.
Hz. Şuayb daha sonra Eyke'ye gidip, Eyke ahalisini
imana davet etmeye başladı ancak onlarında Medyen'lilerden
farkı yoktu. Onlarda puta tapmaktan vazgeçmiyorlardı.
Bunun üzerine Hz. Şuayb Allah'ın izni ile kendine
inanlar ile birlikte Eyke'den ayrıldı.
Hz. Şuayb'ın Eyke'den ayrılmasından kısa bir süre
sonra Eyke'lilerin başına gelecek felaket kendini göstermeye
başladı. Eyke'de çok büyük bir
sıcaklık başlamıştı. Ağaçlar kuruyor, otlar sıcaktan
yanıyordu.
Sular durduğu yerde kaynıyordu, Sıcaklığa dayanamayanlar
birer birer ölüyorlardı. Bu böyle yedi
gün devam etti. Sekizinci günün ilk saatlerinde
gökyüzünde simsiyah bir bulut gözüktü.
Herkes koşarak bulutun altına gitmişti. Bu şekilde sıcaktan
kurtulmaya çalışıyorlardı.
Fakat birden bulutlardan ateş yağmaya
başladı. Hiç kimse bu ateşten kurtulamazdı. Kurtulamadılarda.
İnkarcıların hepsi yanarak can verdi. Hz. Şuayb
Mekke'de ölümüne kadar peygamberlik görevine
devam etti. Öldüğü vakit üçyüz
yaşında idi. |