PEYGAMBERIMIZ Hz. MUHAMMED (S.A.V)

"Efendim, Müjdecim, Kurtaricim, Peygamberim !  Sana uymayan ölçü hayat olsa teperim"

N. F. Kisakürek

HZ IBRAHIM VE SONRASI
BIR BÜYÜK KAYIP
BIR OGUL KURBAN ETMEYE IÇILEN AND

 

MEKKE  DÖNEMI

HZ PEYGAMBERIN DOGUMU
FIL YILI
RAHIP  BAHIRA
EVLILIK TEKLIFLERI
ÇOCUKLARI  VE Hz. ZEYID
KA-BE'NIN YENIDEN  INŞASI
ILK VAHIY VE PEYGAMBERLIK
ILK EMIR  NAMAZ
AILENI UYARIP  KORKUT
KUREYS KARSI  ÇIKIYOR
EVS VE  HAZREÇ
EBUCEHIL VE HAMZA
KUREYS'IN  ISTEKLERI  VE  TEKLIFLERI
KUREYS'IN ILERI  GELENLERI
KORKU VE  ÜMIT
ES-SAA  (KIYAMET)
ÜÇ SORU
MIRAÇ
GÖÇLER

MEDINE  DÖNEMI

HICRET
MEDINE  YOLU
BEDIR SAVASI
UHUD  SAVASI
HENDEK
"APAÇIK  BIR  ZAFER"
HAYBER
MEKKE'NIN   FETHI
HUNEYN   SAVASI VE  TAIF  KUSATMASI
VEDA    HACCI
SEÇIM
CENAZENIN   GÖMÜLMESI   VE   HILAFET

 

VEDA HUTBESI

HZ IBRAHIM VE SONRASI

Yaratilis kitabi (Tekvin) bize Ibrahim'in çocugu olmadigini, çocuk sahibi
olmaktan ümit kestigini ve Allah'in çadirindaki Ibrahim'e söyle seslendigini
söyler: "Simdi göklere bak ve sayabilirsen gökteki yildizlari say." Ibrahim
gözlerini yildizlara çevirdi ve söyle bir ses duydu: "Senin soyun da ayni
sekilde çogalacak."

Hanimi Sare 76, Ibrahim ise 85 yasinda idi; hanimi Ibrahim'e Hacer adinda
Misir'li bir cariyeyi ikinci hanim olmak için verdi. Fakat hanimla cariyesi
arasinda geçimsizlik ortaya çikti. Hacer, Sare'nin kizginligindan kaçti ve
üzüntü içinde Allah'a yalvardi. Allah ona melekle bir mesaj gönderdi: "Senin
soyunu o kadar çogaltacagim ki, onu saymak mümkün olamyacak." Melek
ona sunlari söyledi: "Iste, bir çocugun olacak, bir erkek çocugu dünyaya
getireceksin ve adini Ismail koyacaksin; çünkü Allah senin kederini isitti."
Sonra Hacer, Ibrahim ve Sare'nin yanina döndü ve onlara melegin
söylediklerini haber verdi; çocuk dogdugunda, Ibrahim ona "Tanri isitir"
anlamindaki Ismail adini koydu.

Çocuk 13 yasina geldiginde, Ibrahim 100, Sare 90 yasindaydi; Allah tekrar
Ibrahim'e seslendi ve Sare'nin bir erkek çocugu dünyaya getirecegini, adini
Ishak koymasini söyledi. Büyük oglunun Allah katinda degerinin
düseceginden korkan Ibrahim Allah'a yalvardi: "Ismail senin katinda
yasamaya devam etsin." Allah ona söyle cevap verdi: "Ismail'le ilgili
söylediklerini duydum? Üzülme, selamim onun üzerine olsun...Ben onu
büyük bir millet yapacagim. Fakat benim ahdim (sözüm), Sare'nin gelecek
yil bu vakitte dünyaya getirecegi Ishak ile yerine gelecek."

Sare, Ishak'i dünyaya getirdi ve onu kendisi emzirdi. Ishak sütten
kesildiginde, Ibrahim'e artik Hacer ve Ismail'in kendi evlerinde kalmasina
gerek kalmadigini söyledi. Ibrahim, Ismail'i çok sevdigi için buna üzüldü.
Fakat Allah tekrar Ibrahim'e seslendi ve Sare'nin teklifine uymasini ve
üzülmemesini söyledi; ve Ismail'in korunanlardan olacagini tekrarladi.

Ibrahim bir degil iki büyük milletin atasi olacakti -iki büyük millet, yani
hidayete erdirilmis iki büyük güç, yeryüzünde Allah'in emirlerini yerine
getirecek olan iki büyük araç- çünkü Allah din disi (profan) olan bir seyi
rahmet olarak vadetmez ve Allah katinda ruh yüceliginden baska büyüklük
yoktur.

Iki manevi irmak, iki din, Allah için iki dünya, iki merkez nokta. Bir yer,
asla orasini insanlar seçtigi için degil, fakat göklerde seçildigi için mukaddes
olur. Ibrahim'in sahasi dahilinde iki mukaddes merkez vardi; bunlardan biri
yaninda, öteki belki de daha henüz bilmedigi bir yerdi: Arabistan'da bir
vadi. Hacer ile Ismail vadiye varip da susuzluktan kavrulmaya
basladiklarinda, Hacer oglunun ölmesinden korktu. Atalarinin geleneklerine
göre, Ismail yattigi yerden Tanri'ya yalvardi ve annesi biraz ötedeki tasin
üstüne çikip, yardim gelip gelmedigini arastirdi. Kimseyi göremeyince
karsidaki yüksek tepeye kadar kostu, fakat yine kimseyi göremedi. Yari
çilgin bir halde iki nokta arasindan yedi kez geçti, yedincisinde dinlenmek
için kayanin üstüne oturdugu sirada melek geldi. Allah, Ismail'in topugunun
oldugu yerden bir su kaynagi fiskirtti ve bu su daha sonra "zemzem" adini
aldi.

Ismail ve Hacer gittikleri yere ulastiklarinda, Ibrahim'in daha yetmisbes
yillik ömrü vardi ve oglunu o kutsal yerde ziyaret etti. Hacc Suresi 26.
ayette Allah'in Ibrahim'e, Ismail'le birlikte zemzem kuyusunun yanina insa
edecekleri mabedin yerini gösterdigini söyler; nasil yapacaklarini da. Bu
mabede, sekil olarak "küp"e benzedigi için Kabe adi verilir; dört kösesi,
pusulanin dört yönüne göredir. Mabedin yapimi bittiginde Allah tekrar
Ibrahim'e seslendi ve ona Bekke'ye, veya daha sonra adlandirildigi gibi
Mekke'ye hac gelenegini kurmasini emretti.

Daha sonra Ibrahim söyle dua etti: "Rabbimiz gerçekten ben,
çocukalrimdan bir kismini Beyt-i Haram (kutlu ve korunmus ev'in)yaninda
ekini olmayan bir vadiye yerlestirdim; Rabbimiz dosdogru namazi kilsinlar
diye (öyle yaptim), böylelikle Sen, insanlarin bir kisminin kalblerini onlara
ilgi duyar kil ve onlari birtakim ürünlerden riziklandir. Umulur ki
sükrederler."

BIR BÜYÜK KAYIP

Ibrahim'in duasi kabul oldu. Kabe'ye akin akin ziyaretçi gelmeye basladi.
Ishak'in soyundan gelenler de, Kabe'yi Ibrahim tarafindan yapilan kutsal bir
tapinak olarak ziyaret ediyorlardi. Fakat yüzyillar geçtikçe tek-tanri'ya olan
ibadetin safligi bozulmaya ve kirlenmeye basladi. Ismail'in soyundan
gelenler, Mekke vadisine sigmayacak kadar çogaldilar; uzaklara göç
edenler bu kutsal tapinaktan taslar alip, Kabe adina ona saygi gösterdiler.
Daha sonralari komsu putperest topluluklarin etkisiyle bu taslara putlar da
eklendi; ve sonunda hacilar bu putlari Mekke'ye tasimaya basladilar. Bu
putlar Kabe'nin çevresine yerlestirildi, iste o zaman yahudiler Ibrahim'in
tapinagini ziyaret etmemeye basladilar.

BIR OGUL KURBAN ETMEYE IÇILEN AND

Abdulmuttalip, cömertligi ve akilliligi ile Kureys'ten saygi görüyordu.
Yakisikli, zengin bir adamdi. Bütün bunlarin üstüne Zemzem'in tekrar insa
edilmesine vesile olan seçilmis kisi olmasi da ekleniyordu. Fakat daha önce
bir ogul sahibi olmanin eksikligini hiç bu kadar hissetmemisti. Sadece bir
tek erkek çocuga sahipti. Allah'a bunun için daha çok dua etmeye basladi.
Duasina, eger O, on evlat verirse ve hepsi de büyüyüp bülug çagina gelirse,
onlardan birini Kabe'de kurban edecegini de ekledi.

Duasi kabul olmustu. Yillar sonra dokuz oglu daha olmustu. Ogullari
büyüdügünde içmis oldugu and aklina gelmeye basladi. Fakat kurban
etmek için hangi oglunu seçecegini bilemiyordu. En sonunda Kabe'de kura
sonucu ok en çok sevdigi oglu Abdullah'a çikti. Abdullah'in annesi olan
Fatima diger hanimlarina nazaran Mekke'deki en güçlü kabilelerden biri
olan Mahzum Kabilesi'ndendi, yani Kureysli'ydi. Abdullah'in kurban
edilmesine izin vermediler. Bunun üzerine Abdulmuttalip Yesrib'de yasayan
akilli bir kadinin yanina gitmeye karar verdi. Kadini uzun bir yolculuktan
sonra Hayber'de buldular. Kadina olayi anlattiklarinda, onlara ruhla
konusmasi gerektigini ve ertesi gün gelmelerini söyledi. Abdulmuttalip
Allah'a dua etti, ertesi gün kadin sunlari söyledi: "Memleketinize dönün ve
kurban edeceginiz adami bir tarafa, on deveyi bir tarafa koyun ve
aralarinda kura çekin. Ok adamin alehine çikarsa on deve daha koyun ve
tekrar kura çekin. Fal develere çikincaya kadar develeri arttirin. Develeri
kurban edip adami saliverin" dedi.

Mekke'ye döndüler ve kadinin dediklerini yaptilar. Develerin sayisi yüzü
buluncaya dek ok Abdullah'in aleyhine çikti. En sonunda Abdullah kurtuldu
ve develer kurban edildi.

HZ. PEYGAMBERIN DOGUMU

Putlari kabul etmenin ve onlarin etkili olduguna inanmanin tek delili ve
mesruiyeti gelenekti: Babalari, babalarinin babalari ve daha büyük atalari
hep öyle yapmisti. Bununla birlikte Allah, Abdullah için büyük bir gerçeklik
ifade ediyordu.

Ibrahim'in dinini tam anlamiyla sürdüren bir kaç kisi vardi ve daima
olmustu. Onlar putlara ibadetin geleneksel olmaktan çok, sonradan ortaya
çikmis bir tehlike (bid'at) oldugu kanaatindeydiler. Hubel'in Israilogullarinin
altin buzagisindan pek farkli olmadigini görebilmek için tarihe bir göz atmak
yeterliydi. Kendilerine Hanifler adini veren bu sahislarin putlarla hiç ilgisi
yoktu ve putlari Mekke'yi pisleten ve alçaltan varliklar olarak görüyorlardi.
Taviz vermekten uzak oluslari ve çogu seye karsi çikislari onlari Mekke
toplumunun disinda kalmaya zorluyordu. Onlara karsi takinilan tavir,
hosgörü, saygi veya kötü davranma, bir bakima kisiliklerini, bir bakima da
kendilerini korumaya hazir olan kabileler tarafindan belirleniyordu.

FIL YILI

Abdulmuttalip dört tane Hanif taniyordu ve onlarin en saygini olan Varaka
hristiyan olmustu. O bölgedeki hristiyanlar arasinda bir peygamberin
gelisinin yakin oldugu fikri yaygindi. Bu inancin bu kadar yayilmasinin
sebebi ise dogudaki kiliselerden bazilarinin bu inanci desteklemesi ve
astrologlarla kahinlein de bu inanci paylasmasiydi. Yahudilere gelince, onlar
da son gelen peygamberin Isa oldugunu bildikleri için yeni bir peygamberin
gelecegi konusunda hemfikirdiler. Yahudi alimleri onlara peygamberin çok
yakinda gelecegini, onun gelecegine delalet eden birçok isaretin
görüldügünü ve muhakkak onun seçilmis kavim olan yahudilerden
çikacagini söylüyorlardi. Varaka'nin da içlerinde bulundugu bir grup
hristiyan ise bu konuda süphedeydiler; onlara göre peygamberin Arap
olmamasi için hiç bir sebep yoktu. Araplarin, yahudilerden daha çok
peygambere ihtiyaçlari vardi, çünkü en azindan yahudiler tek Tanri'ya
tapma bakimindan Ibrahim'in dinini takip ediyor ve putlara tapmiyorlardi.
Araplarin bu yalanci tanrilara tapmalarini ise sadece bir peygamber
önleyebilirdi. Kabe'nin içinde ve çevresinde toplam 360 put vardi; bunun
yanisira Mekke'de her evde, evin merkezini olusturan bir put bulunurdu. Bu
uygulamalar sadece Mekke'ye özgü degildi, tüm Arabistan'a yayilmisti.

Develer kurban edilir edilmez, Abdulmuttalip kurtulan oglunu evlendirmeye
karar verdi. Biraz arastirdiktan sonra, Vehb'in kizi Amine'yi uygun bir es
olarak seçtiler. Abdulmuttalip, Amine'yi ogluna, kizkardesi Hale'yi de
kendine istedi.

Abdulmuttalip o sirada yetmis yaslarindaydi, fakat yasina göre her
bakimdan hala genç görünüyordu. Abdullah güzellikte zamanin Yusuf'u
gibiydi ve o da yirmibes yasindaydi. Dügün yerine giderken yolda
Varaka'nin kardesi Kuteyle'nin yanindan geçmislerdi ki "Ey Abdullah" diye
bir ses duydular. Abdullah yüzünü Kuteyle'ye çevirdi, kadin ona nereye
gittigini sordu. Abdullah "Babamla gidiyorum" diye cevap verdi. Kuteyle:
"Beni simdi burada al ve benimle evlen, sana yerine kurban edilen develer
kadar deve verecegim." dedi. Abdullah ise "Babamla beraberim, onun
isteklerinin disina çikamam ve onu birakamam" diye cevap verdi.

Dügünden bir kaç gün sonra Abdullah yine Varaka'nin kardesi Kuteyle'ye
rastladi. Kadinin gözleri yüzünü öyle arastirir bakislarla tariyordu ki,
konusmasini bekler bir sekilde yaninda durdu. Kadin bir sey söylemeyince,
bir gün önce söylediklerini neden tekrarlamadigini sordugunda Kuteyle'den
su cevabi aldi: "Dün yüzünde varolan isik bugün yok. Bugün benim senden
istediklerimi bana veremezsin."

Evlenmelerin meydana geldigi yil MS 569 idi. Bunu takip eden yil Fil Yili
olarak bilinir ve birden fazla sebeple önem tasir.

RAHIP BAHIRA

Abdulmuttalib'in mallari hayatinin son döneminde oldukça azalmisti,
ölümünden sonra ogullarina sadece çok küçük bir miras biakmisti.
Ogullarindan bazilari, özellikle Ebu Leheb olarak taninan Abdu'l Uzza,
kendiliklerinden zengin olmuslardi. Fakat Ebu Talib fakirdi. Bu nedenle
yegeni kendisini, yasamini kazanmak için elinden geleni yapmaya zorunlu
hissediyordu. Yasamini keçi ve koyunlara çobanlik ederek kazaniyordu ve
gün geçtikçe Mekke'nin üstündeki tepelerde veya ötesindeki ovalarda
yalniz geçirdigi günler artiyordu. Buna ragmen amcasi onu bazen
beraberinde yolculuga götürüyordu. Bunlardan birinde, Muhammed
(S.A.V.) dokuz, bir görüse göre de oniki yasindayken bir ticaret kervaniyla
Suriye'ye kadar gitti. Busra'da, Mekke kervaninin her zamanki konak
yerlerinden birinde, içinde nesilden nesile bir hristiyan rahibin yasadigi bir
hücre vardi. Biri öldügünde, digeri onun yerini aliyor ve eski el yazmalarini
da içeren manastirdaki bütün esyaya varis oluyordu. Bu el yamalarindan
birinde Araplara bir peygamber gelecegi kayitliydi. Manastirda yasayan
Rahip Bahira bu kitaplarin hepsinden haberdardi. Bu konuyla ilgilenmesinin
asil sebebi ise Varaka gibi onun da peygamberin kendi yasam süresi içinde
gelecegine inanmasiydi.

Bahira, Mekke kervaninin manastirdan pek uzak olmayan konak yerinde
konakladigini bir çok defa görmüstü. Fakat bu sefer daha önce hiç
karsilasmadigi bir seyle karsilasti ve dona kaldi: alçak ve küçük bir bulut
onlarin üstünde yavas yavas ilerliyor ve sürekli yolculardan bir veya ikisi ile
günesin arasinda yer aliyordu. Büyük bir ilgiyle onlarin yaklasmasini izledi.
Birden ilgisi saskinliga dönüstü. Çünkü konakladiklari anda bulut hareket
etmeyi durdurdu ve altinda gölgelendikleri agacin üstünde sabit olarak
kaldi. Agaç ise dallarini asagiya indirerek onlarin iki kat gölgede olmalarni
sagliyordu. Bahira böyle bir mucizenin öneml oldugunu biliyordu. Sadece
yüce bir sahsiyetin varligi bu olayi açiklayabilirdi ve aniden beklenen
peygamber aklina geldi.

Manastira kisa bir süre önce büyük miktarda yiyecek gelmisti, elindekilerin
hepsini birlestirerek kervana söyle bir haber gönderdi: "Ey Kureysliler!
Sizin için yiyecekler hazirladim ve buraya gelmenizi istiyorum. Yasli-genç,
köle-hür hepinizi davet ediyorum."

Bunun üzerine hepsi manastira geldiler, fakat Bahira'nin tembihlerine
ragmen Muhammed (S.A.V.)'i develerin ve yüklerin yaninda gözcü olarak
biraktilar. Bahira oradakiler içinde kitapta tarif edilene benzer bir yüz
göremeyince eksikligi farketti. "Ey Kureysliler! Geride kimse
kalmadigindan emin misiniz?" diye sordu. "Baska kimse kalmadi" dediler,
"sadece en küçügümüz olan bir erkek çocuk kaldiç" Bahira "Ona öyle
davranmayin, onu da çagirin; bizimle beraber yemekte bulunsun" dedi.
Sonra çocugu yemege çagirdilar.

Çocugun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açiklamaya yetti.
Yemek boyunca onu dikkatle incelediginde yüz ve vücut özelliklerinin kendi
kitabinda anlatilanlara ne denli yakin oldugunu gözledi. Yemekten sonra
rahip bu genç misafirin yanina gitti ve ona yasam sekli, uykulari ve genel
konulardaki tavirlariyla ilgili bazi seyler sordu. Çocuk ona bu konularda
ayrintili cevaplar verdi; çünkü adam saygidegerdi, sorular ise saygili ve
hürmetkarca soruluyordu. Hatta rahip sirtina bakmak istediginde, gömlegini
siyirmakta tereddüt etmedi. Bahira zaten kesinlikle onun peygamber oldugu
kanaatindeydi. Bir de sirtindaki iki kürek kemigi arasinda, kitabinda
anlatilan yerde peygamberlik mührünü görünce tüm süpheleri silindi. Bahira
Ebu Talib'e döndü ve "Bu çocukla akrabalik dereceniz nedir?" diye sordu.
Ebu Talib "Oglumdur" dedi. Rahip, "Oglunuz degil, bu çocugun babasi sag
olamaz" dedi. Ebu Talib "Kardesimin ogludur" dedi. "Peki babasina ne
oldu?" dedi rahip. Öteki "Daha annesi ona hamileyken öldü" dedi. "Iste bu
dogru" dedi Bahira, "Kardesinin oglunu ülkene geri götür ve onu
yahudilerden koru. Çünkü benim bildigimi onlar da bilirler ve görürlerse
ona kötülük yaparlar. Kardesinin oglunun geleceginde büyük seyler gizli."

EVLILIK TEKLIFLERI

Mekke'deki zengin tüccarlardan birisi bir kadindi -Esed kabilesinden
Huveylid'in kizi Hatice. Ayni zamanda hristiyan olan Varaka'nin ve kardesi
Kuteyle'nin de kuzeni idi. O zamana dek iki kez evlenmisti ve ikinci
kocasinin ölümünden beri kendi adina ticaret yapacak bir adam
görevlendirmeyi adet edinmisti. Bunlardan biri de artik Mekke'de el-Emin
(güvenilir), serefli olarak taninan Muhammed (S.A.V.)'di. Bu söhreti
isekendisine emanet edilen ticaret kervanlarinin sahiplerinden yayiliyordu.
Hatice, O'nu bir kölesini de yanina vererek ticaret kervaninin basina getirdi.
Gidip dönene kadar yanindaki köle bir çok mucizelere sahit olmustu.
Bunlari Hatice'ye anlatti, Hatice de Kuzeni Varaka'ya. Varaka "Eger bu
dogruysa, Hatice, Muhammed (S.A.V.) kavmimize gönderilen
peygamberdir. Uzun süreden beri bir peygamberin gelecegini biliyordum ve
iste geldi."

Hz. Hatice, Hz. Muhammed (S.A.V.)'e evlilik teklifi götürdü. Hz.
Muhammed (S.A.V.) maddi imkansizligini ileri sürerek "Ben böyle bir
evliligi nasil yapabilirim?" dedi. Araci Nuseyfe "Orasini bana birak!"
deyince Hz. Muhammed (S.A.V.) "O halde benden tarafi tamam" dedi.
Gereken her sey yapildi ve aralarinda Hz. Muhammed (S.A.V.)'nin yirmi
disi deve vermesi kararini aldilar.

ÇOCUKLARI VE HZ. ZEYID

Damat amcasinin evinden ayrildi ve gelinle birlikte yasamak üzere onun
evine yerlesti. Hatice kocasina bir es oldugu kadar, onun en yakin arkdasi
ve ideallerini ve isteklerini paylasan bir dostu idi. Acilar ve kayiplar olsa da
evlilikleri çok mutlu geçiyordu. Hz. Hatice, Hz. Muhammed (S.A.V.)'e alti
çocuk dogurdu, iki erkek ve dört kiz. En büyük çocuklari Kasim adinda
bir oglan çocuguydu. Bundan sonra O'na Ebu'l Kasim (Kasim'in babasi)
denmeye baslandi. Fakat çocuk iki yasini doldurmadan vefat etti. Ikinci
çocuklari Zeyneb adinda bir kizdi, onu üç kiz çocugu daha takip etti:
Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatima. Son çocuklari ise yine çok az bir süre
yasayan bir erkek çocuguydu. Evlendigi gün Muhammed (S.A.V.)
babasindan miras kalan sadik cariyesi Bereke'yi azat etti. Hatice ise O'na
kölesi Zeyd'i hediye etti. Zeyd iyi bir ailedendi, fakat yillar önce kaçirilarak
köle olarak satilmisti. Muhammed (S.A.V.)'in kölesi olduktan aylar sonra
bir gün daha önce yakalayamadigi bir firsati, ailesine haber gönderme
imkanini yakalamisti: Mekke sokaklarinda kendi kabilesinden adamlara
rastladi. Eger onlari bir önceki yil görmüs olsaydi, duygulari çok farkli
olurdu. Böyle bir karsilasmayi uzun süredir arzuluyordu, fakat simdi
saskinliga düsmüstü. Rahatinin iyi oldugunu ve geri dönmek istemedigini
anlatmak üzere birkaç misra yazip gönderdi. Ailesi haberi aldiginda hemen
yola çiktilar ve Hz. Muhammed (S.A.V.)'e Zeyd'i kendilerine satmasini
teklif ettiler. Hz. Muhammed (S.A.V.) "Birakin kendisi seçsin, eger sizi
seçerse hiçbir ücret istemeden onu size veririm; eger beni seçerse, ben;
beni seçen birinin üstünde karar verici degilim."dedi. Zeyd'e soruldugunda
sunlari söyledi: "Senin üstüne baska adam seçecek degilim. Sen bana
annem ve babam gibisin." Ailesi hayret etti.

Hz. Muhammed (S.A.V.) daha sonraki konusmalari kisa keserek onlari
Kabe'ye davet etti. Hicr'de ayakta durarak yüksek sesle sunlari söyledi:
"Ey burada bulunanlar, sahid olun ki, Zeyd benim oglumdur, ben onun, o
da benim varisimdir." O günden sonra Zeyd, Zeyd Ibn Muhammed diye
anilmaya basladi.

KABE'NIN YENIDEN INSASI

Hz. Muhammed (S.A.V.) 35 yasinda iken Kureys'liler Ka-be'nin tekrar
insasina karar verdiler. Kabe yikildiktan sonra Hacerü'l Esved'in bulundugu
kösede Süryanice bir yazi buldurlar ve onu bir yahudiye okuttular. "Ben
Allah'im ve Bekke (Mekke)'nin Rabbiyim. Mekke'yi ve gökleri ben
yarattim, Ay'a ve Günes'e sekil verdigimi ve Günes'in etrafina dokunulmaz
olan yedi melegi yerlestirdigim gün yarattim. O (Mekke), insanlara süt ve su
ile yardim eden iki tepe varoldukça varolmaya devam edecektir." yazmakta
idi. Bir parca yazida Ibrahim makaminda Kabe'nin kapisi yaninda Hz.
Ibrahim'in ayak izini tasiyan kayanin altinda bulundu. "Mekke, Allah'in
kutsal evidir. Onun sürekliligi üç yönden gelir. O'nun yakinindaki insanlar
onu ilk kirletenler olmasin."

Ka-be'nin yapilmasinda bütün kabileler çalisti ve yeniden yapildi. Sira
Hacerü'l Esved tasinin yerine konulmasina geldiginde yerlestirme serefine
tüm kabileler nail olmak istemekte idiler. Aralarinda anlasamiyarak ihtilafa
düstüler. Bu tartisma bir kaç gün sürdü ve yasli bir adam söyle bir öneri
getirdi: "Mescid'e ilk giren hakem olsun." Tam busirada Hz. Muhammed
kapidan içeri girdi. Hepsi Muhammed Emin'dir karari kabulumuzdür
dediler. Durumu kendisine anlattilar. Hz Muhammed bana bir kumas getirin
dedi. Kumasi yere serdi. Hacerü'l Esvedi kendi elleriyle kumasin üzerine
yerlestirdi. Her kabilenin reisi bezin ucundan tutsun. dedi. Tas yükselincede
onu yerine kendi elleriyle yerlestirdi. Böylece insaatin kalan kismina devam
edildi ve sorun çözüldü.

ILK VAHIY VE PEYGAMBERLIK

Hz. Muhammed'e bazi haller olmaya basladi. Bunlarin nasil oldugu
soruldugunda "uykuda iken gelen sabahin aydinligi gibi gerçek görüntüler"
oldugu söylerdi. Hira dagindaki bir magaraya inzivaya çekilmeye basladi.
Sehirden ayrilip magaraya yaklastiginda "Ey Allah'in Rasülü, sana selam
olsun." seslerini duyardi. Geriye dönüp bakinca agaçlar ve taslardan baska
hiç bir sey göremezdi. Ramazan ayinda kirk yasinda iken insan seklinde bir
melek geldi ve O'na "OKU" dedi. O, "ben okuma bilmem" deyince, Melek
onu eline aldi ve dayanabilecegi son nokyata kadar sikti. Sonra tekrar
"OKU" dedi. "Ben okuma bilmem!". Üçüncü kez ayni olay tekrarladindi.
ve biraktiginda söyle dedi:

Insana bilmedigini ögretti. (A'lak Suresi 1-5) Bunlar Kur'an-i Kerimin ilk
gelen ayetleridir.

O bu sözleri melegin arkasindan tekrarladi ve melek onu birakip gitti. (Bu
melek vahiy meledigi Cebrail A.S.'di) Sonra Peygamberimiz Hira
magarasindan evine döndü. Olaylari Hz Hatice validemize anlatti. Hz.
Hatice O'na "-Senin peygamber olacagini umuyordum. Ne mutlu sana.
Müjdeler olsun sana!" dedi. Hz Hatice hemen amcasinin oglu Varaka Bin
Nevfel'e olanlari anlatti. Varaka'nin cevabi: "-Bu gördügün Allah-i Tealanin
Musa'ya indirdigi Namus-u Ekber'dir. (Cebrail'dir) Ah keske senin davet
günlerinde genç olsaydim. Kavmin seni çikaracagi günlerde hayatta
bulunsaydim." dedi ve Rasulullahin mübarek baslarindan öptü.

Ilk vahiyden sonra vahiy belli bir süre kesintiye ugradi. Bu sessizlik
döneminden sonra onu temin edici bir vahiy geldi. (Duha Suresi 1-11)

ILK EMIR NAMAZ

Hz Muhammed (S.A.V) en yakin ve sevgili buldugu kisilere Melek ve
Vahiy hakkinda gördüklerini anlatmaya basladi.Bir gün Cebrail ona geldi ve
topuguyla çimenlige vurdu. Oradan hemen su fiskirmaya basladi.Namazdan
önce nasil temizlenecegini peygambere gösterdi ve abdest aldi. Peygamber
onu taklit ettive namazi nasil kilacagini, kiyam, rüku, sücud ve tesehhüd
mikteri oturmanin nasil yapilacagini ögretti ve namaz vakitlerini ögretti.
Peygamber evine dönünce ögrendiklerini Hatice'ye de ögretti ve birlikte
namaz kildilar.

Din artik abdest ve namaz esalari üzerine kurulmustu.Hatice'den sonra bu
esalari ilk uygulayanlar Ali, Zeyd, Ebu Bekir idi.

AILENI UYARIP KORKUT

Henüz Islam'a açik bir çagri yapilmamisti, fakat gün geçtikçe mü'minler
grubuna kadin-erkek bir çok genç katiliyordu. Peygamberin kuzenleri de
dahil bir çok akrabasi yeni dine girmelerine ragmen amcalarindan hiçbiri
onun pesinden gelmeye yatkin görünmüyordu. Ebu Talib, Hamza ve Abbas
Peygamberi kisisel olarak sevdikleri halde, Ebu Leheb açikça yegeninin
sapik oldugunu söylüyordu.

"(Öncelikle) en yakin hisimlarini(asiretini) uyarip korkut."(Suara :214)
ayetinden sonra Peygamber(sav),Ali!yi çagirip Abdulmuttalib ogullarini bir
araya toplamasini, onlara yemek verecegini söyledi. Hasim Kabilesi gelince
1 koyun budu ve bir masrapa süt bütün kabileyi doyurmaya yetti.

KUREYS KARSI ÇIKIYOR

Islâm'in ilk günlerinde, müslümanlar sik sik Mekke'nin disina gider ve
topluca namaz kilarlardi. Bir gün birkaç putperest,onlar namaz kilarken
alay edince Zühre Kabilesinden Sa'd kafirlerden birini yaraladi. Bu Islam'
da ilk kan dökülmesi oldu. Fakat Peygamber Efendimize sik sik gelen
vahiylerde sabrin tavsiye edilmesini dikkate alarak o günden sonra
siddetten kaçinmaya karar verdiler. "Onlarin demelerine karsi sen sabret
ve onlardan güzel kopma(düsünce ve eylem bakimindan köklü bir
tutum )ile kopup ayril" ve "Sen simdi o küfretmekte olanlara mühlet
ver, kendilerine az bir süre tani"(Müzemmil:10-11)

Kureys'ten bir grup Ebu Talib'e gelip yegenini engellemesini, yoksa savas
çikaracaklarini söylediler. O da yegenine haber göndererek kendini
korumasini istedi. Kureysin korkusu o sene hacca gelecek olanlarin
Muhammed (sav) ve taraftarlarinin putlari horgördügünü farkedip, bir daha
Mekke'ye gelmemeleri ve bunun sonucu olarak da hem ticaret hem de
Mescit koruyucularinin seref ve haysiyetinin kötü duruma sokulacak
olmasiydi

Kureys bu durumu önlemek için çesitli yöntemler aradi.Mekke'ye gelen
Arap'lara, Muhammed' in (sav) araplari temsil etmedigi anlatilmaliydi.
Bunun yanisira baska seyler söylemek gerekliydi.Önce mecnun (deli) veya
sair demeyi düsündüler, fakat daha sonra büyücü demek konusunda
hemfikir oldular. Çünkü biliyorlardi ki Muhammed insan kazanmak
konusunda çok basariliydi.

Planlarini titiz bir sekilde uygulamalarina ragmen, nasibi olanlarin Islam'a
girmesine engel olamadilar. Mekke'ye gelen hacilar,kendilerine
düsmanlarindan farkli bir hikaye anlatan Peygamber (sav) taraftarlariyla
karsilastilar ve her biri yaratilisinin geregi olarak iman etti.Arabistan'in her
yerinde, özellikle de Yesrib'de yaygin olarak yeni dinden bahsedilmeye
baslandi.

EVS VE HAZREÇ

Evs ve Hazreç kabileleri kendileriyle birlikte Yesrib'de yasayan bazi yahudi
kabileleriyle müttefiktiler. Fakat çogunlukla aralari kötü idi.Çünkü tek
tanrici yahudiler, Allah'in seçilmis kullari olarak, çok tanrili Arap'lara
güçlerinden dolayi saygi duymalarina ragmen kisaknçlik besliyorlardi.
Yahudi alimleri ve kahinler,peygamberin nereye gelecegini soranlara
Yemen tarafini isaret ederlerdi. Yesribliler Mekke'de bir peygamber
gelecegini duyunca dikkat kesildiler, çünkü zaten akide olarak tek tanrici
akideye asina idiler. Yahudiler, onlarla iyi geçindikleri zamanlarda, Tanri'nin
biriligini ve insanin esas amacinin ne oldugunu anlatirlar ve bu konuyu
birlikte tartisirlardi.

Yahudiler peygamber gelecegine inaniyor; fakat "Allah nasil olur da seçilmis
olmayan bir milletten birini peygamber olarak gönderir."diye
inanmiyorlardi.Bunun yaniisra Hazreçliler, simdi bir peygamber oldugunu
iddia eden ve daha önce çocukken annesiyle, sonralari da Suriye'ye
giderken birçok kez ugramis Yesrib'e ugramisolan bu adamla aralarinda
güçlü kan bagi oldugunun farkindaydilar.Hacilar ve Mekke'yi ziyaret
edenlerin getirdigi haberlerle desteklenen tüm bu faktörler, vadi halkinin
üzerinde etkisini göstermeye basladi.

Evs ve Hazreç Kabileleri arasinda; -2 kisi arasindaki bir çatismadan
dolayi- savas baslamisti ve bu baslica sorun haline gelmisti.Bu nedenle
Evs'in ileri gelenleri, Mekke'ye,Kureyslilerden Hazreç'e karsi yardim
istemek üzere bir delege göndermeye karar verdiler. Delegeler,Kureys'ten
cevap beklerken Peygamber(sav) yanlarina geldi; o da görevinden ve teblig
etmekle yükümlü oldugu dinden bahsetti,Kur'an'dan bir bölüm okudu.Muaz
oglu Ilyas ona inandi.Bu nedenle o,Islam'a giren ilk Yesrib'li sayilabilir.

EBUCEHIL VE HAMZA

Mekke'deki Mü'minlerin sayindaki artis,beraberinde kafirlerin düsmanligini
da arttirdi. Islam'in en kötü düsmanlarindan biri, ailesi ve arkadaslari
arasinda Ebu'l Hakem diye anilan,mü'minlerinse adini Ebu Cehil(cehaletin
babasi ) koyduklari Mahzum kabilesinden Amr idi. O zaman Mahzumilerin
basinda bulunan Velid'in de yegeni oluyordu ve onun yerine geçeceginden
emindi. Peygamberi kötülemek için çalisanlarin en usanmazi ve onu büyücü
diye adlandiranlarin en bagirgani idi. Çaresiz Mü'minlere karsi acimasizlikta
çok asiri idi ve diger kabileleri de buna tesvik ediyordu.

Bir gün Peygamberimizi (sav) Mescid'in disindaki Safa kapisi yakininda
otururken gördü. Karsisina geçerek agzina gelen bütün küfürleri söyledi.
Peygamber(sav) ona sadece bakti, hiçbirsey söylemedi. Ebu Cehil
Kureyslilerin yanina döndü. O sirada avdan dönen Hamza karsidan
gözüktü. Onun yaklastigini görünce, Safa kapisina yakin olan evinden bir
kadin çikti ve onu durdurdu. Peygambere bagli olan bu kadin,  Ebu Cehil'in
Peygambere(sav) küfürlerini duymus ve sinirlenmisti. Hamza'ya; Ebu
Cehil'in yegenine küfür ve hakaret ettigini, onun da karsiliginda hiçbirsey
söylemedigini anlatti. Kabe' yi isaret ederek Ebu Cehil'in orada oldugunu
belirtti.Hamza yumusak huylu bir insandi,bununla birlikte Kureys'in en
cesuru idi,kizdirildiginda ise en sert adami olurdu. Su anda güçlü yapisi
kizginliktan sarsiliyordu. Kabe'ye giren Hamza, Ebu Cehil'in yanina giderek
yayi tüm gücüyle arkasina indirdi. "Ben de onun dinindenim, onun iddia
ettiklerinin hepsini onayliyorum. Eger karsi çikmaya gücün varsa bana karsi
çik." Ebu Cehil kendisine yardim etmek isteyenleri durdurarak söyle dedi:
"Birakin, Ebu Umare istedigini yapsin, çünkü Tanri'ya andolsun ki onun
yegenine çirkince küfrettim."

KUREYS'IN ISTEKLERI VE TEKLIFLERI

Hamza'nin müslüman olusundan sonra Kureys artik Peygamber'e,
Hamza'nin koruyacagini düsünerek, direkt saldirilarda bulunamiyorlardi.
Bunun için Muhammed (s.a.v.)'e teklif götürmeye karar verdiler. O'na
"Sen, bildigin gibi kabilenin soylularindansin ve senin soyun sana serefli bir
konum sagliyor. Fakat sen halkina ciddi ve tehlikeli bir mesele getirdin,
bununla onlarin toplulugunu birbirinden ayiriyor, onlarin yasam tarzinin
saçma oldugunu söylüyor, dinlerini ve tanrilarini küçümsüyorsun ve onlarin
atalarina kafir diyorsun. Eger istedigin zenginlikse, mallarimizi birlestirir seni
aramizda en zengin kimse yapariz.. Eger istedigin serefse, seni liderimiz
yapariz ve senin sözünden hiç çikmayiz. Ve eger kral olmak istiyorsan seni
kral yeperiz. Eger sana musallat olan cinden ve hastaliktan kurtulamiyorsan
sana bir hekim buluruz ve iyilesene dek senin için tüm servetimizi harcariz.
Peygamber (s.a.v.), ayetlerle etkileyici bir cevap verdikten sonra okumasini
su sözlerle bitirdi:

"Gece, gündüz, günes ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz günese de, aya da
secde etmeyin. Allah'a secde edin ki, bunlari kendisi yaratmistir. Eger O'na
ibadet edecekseniz."

Onlarin tek cevabi daha önce kaldiklari yerden devam etmeleriydi. Eger
onlarin tekliflerini kabul etmiyorsa, Allah'in elçisi olduguni ispatlayacak
birseyler göstermeliydi, o zaman mesele hallolurdu. "Rabbinden
çevremizdeki daglari kaldirmasini, topragi dümdüz yapmasini ve
ülkemizdeki daglari kaldirmasini, topragi dümdüz yapmasini ve ülkemizden
Suriye ve Irak gibi nehirler akitmasini iste... Veya bizin için bunlari
istemeyeceksen kendin için bir seyler iste. Allah'tan senin sözlerini
dogrulayip bizimkileri yalanlayacak bir melek indirmesini iste... ki senin
Allah katinda ne kadar degerli olduguni görelim." Peygamber onlara su
cevabi verdi: "Ben Allah'tan böyle seyler isteyecek degilim, çünkü O beni
uyarmam ve müjdelemem için gönderdi." Onu dinlemeyi reddederek söyle
dediler: " O zaman gökyüzünü parça parça üzerimize indir." Bunu su ayete
karsi söylüyorlardi: "Eger biz dilersek onlari yerin dibine geçirir, ya da
gökten üzerlerine parçalar düsürürüz." "Karar verecek olan Allah'tir, dilerse
yapar" diye cevap verdi Peygamber (s.a.v.).

KUREYS'IN ILERI GELENLERI

Peygambere tabi olanlar sürekli artiyordu. Fakat bunlarin hemen hepsi ya
köle ya azatli ya da Mekke disindaki Kureyslilerden olusuyordu.
Abdurrahman, Hamza ve Erkam istisna hepsi zayif idiler, bunlar da liderlik
vasfindan uzaktilar. Bu nedenle Peygamber (sav), içinde amcasi Ebu
Talib'in de bulundugu Kureys liderlerinden hiç olmazsa birkaçini kazanmak
istiyordu. Eger Ebu Cehil'in amcasi Velid'in destegini kazanirsa, davetini
daha kolay yapabilecekti. Bir Gün Peygamber (sav) Velid'le sohbete
dalmisken, Islam'a henüz girmis kör bir adam yanlarindan geçti;
Peygamberin (sav) sesini duyunca kendisine Kur'an'dan bir parça
okumasini rica etti. O da biraz sabirli olmasini istedi. Adam israr edince
Peygamber (sav) hiddetlendi ve ondan yüzünü çevirdi. Sohbeti yarim
kalmisti. Fakat bunun bir kaybi yoktu, çünkü Velid mesaja tamamen
kapaliydi.

O anda vahiy geldi."Surat asti ve yüz çevirdi;kendisine o kör geldi
diye."

Kisa süre sonra Velid "Ben Kureys'in en üstünü oldugum halde bana
gelmiyor da Muhammed'e mi vahiy geliyor?" diyerek kendini begenmisligini
ortaya koyuyordu. Ebu Cehil de ondan geri kalmiyordu: "Biz, Abdu Menaf
ogullari ile aramizda seref konusunda yaris ederiz.Simdi onlar ' Bizim
adamlarimizdan biri Peygamber'dir. Ona gökten vahiy geliyor.' diyorlar. Biz
onun bir esini ne zaman elde edecegiz.Tanri'ya andolsun ki biz ona
inanmayacagiz." diyordu.

Digerleri de Ebu Cehil kadar olmasa da ayni seyi düsünüyorlardi.Hepsi de
degisik derecelerde vahyin diline ve üslûbuna duyarliydilar.Fakat anlamina
gelince babalarinin hiçbirsey kazanmadigini ve onlarin tüm çabalarinin bosa
gittigini vurgulayan âyetlere gönüllerini kapatmislardi: "Bu dünya hayati,
yalnizca bir oyun ve (eglence türünden) 'tutkulu bir
oyalanmadir.'Gerçekte ahiret yurdu ise, asil hayt odur.Bir
bilselerdi."(Ankebut:34).

KORKU VE ÜMIT

Elbette gençlerin ve zayiflarin hepsi ilahi daveti hemen kabul etmemisti;
fakat hiç olmazsa küçük yasamlarini bir klarnetin notalari gibi bölen davet
ve vaazlarin önem ve siddetine karsi kulaklarini tikamalarina neden olacak
kendini begenmislikleri yoktu.Osman'in çölde duydugu:"Ey uykudakiler,
uyanin" sesi vahyin kendisiydi.ve daveti kabul edenler uykudan
uyanmislardi.

Kafirlerin tutumu su sözlerle ifade edilebilir:"Bu dünya hayatimizdan
baskasi yoktur.Ve bizler diriltilecek de degiliz."(en'am:29)Bu sözlere
ilahi cevap da suydu:"Biz gögü, yeri ve ikisi ikisi arasindakileri oyun
olsun diye yaratmadik."(Enbiya:16;Duhan:38) "Bizim bos bir amaç
ugruna yarattigimizi ve sizin gerçekten bize döndürülüp
getirilmeyeceginizi mi sanmistiniz?"(Mü'minûn:115)Bu ayetlerse henüz
küfrün yerlesmedigi kimselerde etkisini gösteriyorduve bunda emirleri
getiren elçinin etkisi çok büyüktü.

"Süphesiz:'Bizim Rabbimiz Allah'tir.'deyip dosdogru bir istikamet
tutturanlar (yok mu) onlarin üzerlerine melekler iner (ve der
ki):'Korkmayin ve hüzne kapilmayin,size vadolunan cennetle
sevinin.Biz dünya hayatinda da ahirette de sizin velileriniziz..Orda
nefislerinizin arzuladigi hersey sizindir ve istemekte oldugunuz hersey
de sizindir.Çok bagislayan, çok esirgeyen (Allah)'tan bir agirlanma
olarak"(Fussilet:30-32)

Benzer bir ayet:
"Bu mu daha hayirli, yoksa takva sahiplerine vadedilen cennet mi? Ki
onlar için bir mükafat ve son duraktir.Içinde ebedi kalicilar olarak,
orada her istedikleri onlarindir, bu rabbinin üzerinde istenen bir
va'didir."(Furkan:15-16)

Gerçek Mü'minler "Bizimle Karsilasmayi umanlar"diye tanimlanmistir.Oysa
kâfirler:"Bizimle karsilasmayi ummayanlar,dünya hayatina razi olanlar
ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz(gafil)
olanlar."dir. Mü'min'in tutumu, her konuda kafirinkinin aksi olmalidir.
Hakk'a uyanik olmak sadece ümitlerin bu dünyadan Ahirete çevrilmesi
degil, Dünyada her tarafa serpilmis olan ayetlerden ders almasidir:

"Gökte burçlari kilan, onlariniçinde bir aydinlik ve nurlu bir ay
vareden (Allah) ne yücedir.O gece ile gündüzü birbiri ardinca
kilandir;ögüt alip düsünmek ya da sükretmek isteyenler
için."(Furkan:61-62)

Kureys liderleri küstahça peygamberlerden bu ayetleri (isaret ve mucizeleri)
göstermesini istediler.Gökten onu destekleyen bir melegin gelmesini veya
onun göge yükselmesini istiyorlardi. Ve bir gün dolunayin aydinlattigi bir
gecede, bir grup kâfir gelerek, eger gerçekten Allah'in Resûlü ise Ay'i ikiye
bölmesini istediler. Mü'min ve kararsizlari da  içeren büyük topluluk, Ay'i
ikiye ayrilmis görünce büyük bir saskinlik yasadilar. Peygamber(sav) "Iste
sahit olun." dedi. Bu mucizeyi asil isteyenler inkar ettiler ve bunun büyü
oldugunu söylediler. Diger taraftan inananlar sevindi, kararsizlarin bazilari
iman etti, bazilari da imana yaklasti.

"Kendileri bakmiyorlar mi o deveye, nasil yaratildi? Göge nasil
yükseltildi? Daglara; nasil oturtulup-kuruldu? Yere; nasil yayilip
dösendi?"(Gasiye:17-20)

Inananlardan beklenen korku ve ümidin her ikisi de Allah'a götüren
davranislardir. Allah'a sükrün belirtisi olarak söylenen "Hamd alemlerin
Rabbi olan Allah'adir." sözü ayni zamanda korku da tasir. "Rahman ve
Rahim olan Allah'in adiyla" sözü insani ümitle ayni yöne yöneltir. Bu, en
belirgin sekilde Fatiha sûresinde yer almistir : "Hamd, alemlerin Rabbi,
Rahman, Rahim ve din gününün maliki olan Allah'adir.Biz yalnizca
sana ibadet eder ve yalnizca Senden yardim dileriz.Bizi dosdogru yola
ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba ugrayanlarin ve
sapiklarinkine degil..." Kur'an'in son sürelerinden Ihlas suresi de Islam
ögretisinin en güzel ve tam ifadesini yazan bir sûredir.

"De ki: O Allah birdir. Allah Samed'dir. O dogurmamis ve
dogrulmamistir.Ve hiç birsey O'nun dengi degildir."(Ihlas Sûresi)

ES-SAA (KIYAMET)

Kafirlerin siki sik öne sürdügü seylerden biri de, eger Allah gerçekten vahiy
gönderdiyse bir melek göndermeliydi fikri idi. Buna karsi Kur'an'in cevabi
suydu:
"Eger yeryüzünde (insan degil de) tatmin bulmus yürüyen melekler
olsaydi, biz de onlara göklerden elçi olarak elbette melek
gönderirdik."(Isra:95)

Cebrail'in zaman zaman yeryüzüne inmesi onu Kur'anî anlamda elçi
yapmiyordu. Elçi olabilmek için, mesaj getirilen insanlar arasinda yeryüzüne
yerlesmek gerekliydi. Kur'an söyle diyordu:
"Bize kavusmayi ummayanlar dediler ki: 'Bize meleklerin indirilmesi
ya da Rabbimizi bir görmemiz gerekmez miydi? 'Andolsun onlar kendi
nefislerinde büyüklüge kapildilar ve büyük bir azginlikla bas
kaldirdilar. Melekleri görecekleri gün, suçlu günahkârlara bir müjde
yoktur. Ve ogün (melekler onlara) derler ki:'(Size sevinçli haber)
yasaktir,yasak.' "(Furkan:21-22)

Bu yasaklama, onlarin dünya ile ahiret arasina bir perde çekilmesi için
yalvarmalarina, ama kibir içinde yalvarmalarina karsiliktir. Sema ile direkt
baglantiya geçildiginde ve dünya yerle bir olup zaman ve mekan
anlamsizlastiginda ebedi son gelmis olacaktir. "Insanlarin, her yana dagilmis
'pervaneler gibi olacaklari gün ve daglarin da etrafa saçilmis' renkli yünler
gibi olacaklari gün"   ve çocuklarin saçlarini agartan gün.", "Gerçekten
Rabb'inin katinda bir gün, sizin saymakta olduklarinizdan bin yil gibidir."

Kiyameti beklemek, muhakemeyi beklemektir. Kur'an, dogruyu yanlistan
ayiran bir vahiy kitabidir. Çünkü vahiy ezeli ebedi olanin fani iolanda
görünmesidir.ve bu nihai muhakemeye öncülük eder. Bu muhakeme
sonucunda Cennet'le Cehennem açikça görülür. Iyilik ve kötülügün izleri
artik ortaya çikmistir. Peygamberin(sav) dogru yola çagirmasi kendisine
karsi koyanlarin sapikligini tespit ettigi gibi, kendisine tabi olanlari da
mükemmellik derecesine ulastirir.

Bu konuda birçok ayet indirilmistir:
"Andolsun, biz bu Kur'an'da çesitli açiklamalar yaptik, ögüt alisverisi
düsünsünler diye.Oysa bu, onlarin daha da uzklasmalarindan
baskasini getirmiyor."(Isra:41)
"Biz onlari korkutmayiz.Fakat (bu) onlarda büyük bir azginliktan
baska birsey artirmiyor."(Isra:60)

ÜÇ SORU

Kureysliler toplandikleri her seferde, kendilerince en büyük problem
telakki ettikleri konu hakkinda mutlaka konusurlardi.Bu defa da
Yesrib'deki Yahudi Alimlerine danismaya karar verdiler."Onlara
Muhammed'den bahsedin , onu tarif edin ve söylediklerini iletin ;Çünkü
onlar ilk kutsal kitaba inaniyorlar ve mutlaka peygamberler hakkinda
bilgileri vardir, bizim se hiçbir bilgimiz yok" dediler.Yahudi alimleri su
cevabi verdi"Ona bizim söyleyecegimiz 3 soru sorun.Eger bunlara cevap
verebilirse, o Allah'in peygamberidir, fakat cevap veremezse yalanci ve
sahtekârdir  .Ona eski günlerde ülkesini terk eden genç adamlari, onlara ne
oldugunu ve ilginç hayat hikayelerini sorun. Yeryüzünün ötesine, dogusuna
ve batisina ulasan uzak yollarin yolcusundan haber vermesini isteyin.Bir de
Ruh'u, onun ne oldugunu sorun.Eger size bunlari söylerse ona uyun, çünkü
o bir peygamberdir."

Elçiler gelince Kureys liderleri bu 3 soruyu sordu. Peygamber(sav) de
"Yarin size bunlarin cevabini verecegim." dedi, fakat "Insaalah" demeyi
unuttu. Ertesi gün Kureysliler cevap için geldiginde onlari geri gönderdi. O
günden itibaren onbes gün boyunca hiçbir vahiy gelmedi.Cebrail de hiç
yanina ugramadi. Mekkeliler onunla alay ettiler, o ise bu sözler için
bekledigi yardimi alamadigi için üzülüyordu. En sonunda Cebrail, onu teselli
eden ve 3 soruya da cevap veren vahyi getirdi. Bu uzun bekleyisin sebebi
su ayetlerle açiklaniyordu: "Hiç bir sey hakkinda 'Ben bunu yarin mutlaka
yapacagim.' deme.Ancak: 'Allah dilerse'(yapacagim de)."

Vahyin bu gecikisi peygamberi üzmesine ragmen mü'minlere güç
kazandirmistir. Her ne kadar kâfirler bu gecikmeden sonuç çikarmayi
reddettilerse de, kafalarinda süphe olan birçok Kureys'li için bu, vahyin
Peygamber tarafindan uydurulmadigina, bilakis Allah'tan geldigine delil idi.
Eger Muhammed (sav) daha önceki vahiyleri uydurdu ise, bu alay edilme
ve üzüntüye ragmen bu kez vahyi geciktirmesi anlamsiz degil miydi?

Inananlar herzaman oldugu gibi vahyin kendisinden güç aliyorlardi.
Kureysliler, eski günlerde ülkesini terkeden gençlerin hikayesini
sorduklarinda _bu hikâyeyi o zamana kadar Mekke'de hiç kimse
duymamisti_bu hikayenin o anki durumlariyla ilgili oldugunu, inananlarin
yüceligini ve inanmayanlarin kötülügünü anlattigini bilmiyorlardi. Efes'li
uyuyanlarin hikayesi söyle anlatilir : Milattan sonra III.yy.in ortalarinda halki
putperestlige sapmis olan bir grup genç Allah'a imani muhafaza ediyorlardi,
halk da onlari bu yüzden cezalandiriyordu. Bu eziyetlerden kaçmak için bir
magazaya sigindilar ve orada 300 yil kadar uyudular.

Yahudilerin o zamana dek bildiklerinden baska Kur'an-i Kerim'deki kissa
hiçbir insanin görmedigi ayrintilardan da bahseder.Örnegin, uyuyanlarin
uyandiktan sonra yüzyillar boyu uyuduklarini nasil farkettiklerini ve
köpeklerin ön ayaklarini kapinin esigine nasil uzatarak yattigini anlatir.

Ikinci soruya gelince, bu büyük yolcu Zü'l-Karneyn'dir. Vahiy onun doguya
ve batiya yaptigi yolculugu anlatir ve sorulandan fazlasina cevap vererek
3.yolculuktan bahseder. Zü'l-Karneyn iki dagin arasinda yasayan bir
topluluga rastlar ve o topluluk Zü'l-Karneyn'e kendilerini Yecüc, Mecüc ve
cinlerden koruyacak bir duvar yapmasi için yalvarirlar.Allah da ona cinleri
ve kötü ruhlari bir yere toplama gücü verir. O belirli günde, bu kötü ruhlar
yeryüzünde büyük karisikliklara sebep olacaklardir. Onlarin ortaya çikisi,
Kiyamet saatinden önce olacaktir ve vaktin yaklastigini gösteren
isaretlerden biri olacaktir.

Üçüncü soruya cevap olarak Vahiy, insanin aklî kapasitesinin ruhu
kavarmaya yetmeyecegini söyler: "Sana ruhtan sorarlar, de ki:'Ruh,
Rabbimin emrindedir, size ilimden yalnizca az birsey verilmistir.'
"(Isra:85)

Yahudiler, Peygamberin(sav) sorulara verdigi cevaplari ilgiyle karsiladilar
ve son cümledeki "ilmden az verilmistir" ibaresinin yahudileri mi yoksa
Araplari mi kasdettigini sordular.Peygamber:"Her ikisini de" cevabini
verince kendilerinin her türlü konuda bilgi sahibi oldugunu söyleyerek karsi
çiktilar.Çünkü onlar ,Kur'n'in da tasdik ettigi gibi herseyi ayri ayri
açiklayan(En'am:154) bir kitap olan Tevrat'i okuyorlardi.Peygamber
onlara söyle dedi: "Sizin bildikleriniz Allah'in ilmi yaninda çok azdir.Fakat
yine de eger uygulasaniz bildikleriniz size yeter."Bundan sonra su ayet nazil
oldu:"Eger yeryüzündeki agaçlarin tümü kalem ve deniz de -onun ardina
yedi deniz eklenerek -(mürekkep) olsa, yine de Allah'in kelimeleri
yazmakla tükenmez."(Lokman:27)

Kureys liderleri yahudi alimlerini sözüne uymadilar,Yahudi alimleri de tüm
sorulara cevap vermesine ragmen onu kabul etmediler.Fakat bu cevaplar
baskalarinin Islâm'i kabûl etmesine neden oldu.Peygamberin taraftarlari
arttikça düsmanlari yasam tarzlarinin tehlikeye girdigini daha çok anliyor ve
kabilelerindeki müslümanlara iskenceler yapiyor, onlari dövüyor, aç ve
susuz birakiyorlardi.

Iskence yapanlarin en acimasizi Ebû Cehîl'di Eger yeni dine giren kisinin
kendisini koruyacak güçte bir ailesi varsa ona iskence edemiyor fakat
hakaret ediyirdu. Zayif kimselere iskence ediyor, diger kabileleri de buna
tesvik ediyordu.Kabilesindeki Yasîr,Sümeyye ve ogulleri Ammar'a (ra)
inkence edilmesine ve bunun sonucunda Sümeyye'nin ölümüne o sebep
oldu.Diger kabiledekiler onlar kadar dayanikli olamadilar. Içlerinden
gelmese de " Lat ve Uzza da Allah gibi sizin tanrilariniz degil mi? diye
soruldugunda "Evet" diyorlardi.Bu insanlar artik Islâm'i açikça
yasayamiyorlar, çogu gizli olarak bile yasayamiyordu.
Peygamber(sav),kendisi iskenceden kurtulabildigi halde, diger mü'minlerin
sürekli iskence çektiklerini görünce onlara söyle dedi:"Eger Habesistan'a
giderseniz, orada hiç kimseye haksizlik adaletsizlik yapmayan bir kral
bulacaksiniz.Orada dine simsiki bagli bir yasam vardir.Allah size
çektiklerinizden bir kurtulus yolu gösterene dek orada kalan kalin."Bunun
üzerinebir grup mü'min Habesistan'a gitmek üzere yola koyuldu. Bu,
Islâm'daki ilk hicret idi.

MIRAÇ

Ebû Talib'in karisi Fatimâ müslüman olmustu, Ali ve Cafer'in kizkardesleri
olan Ümmü Hani (ra) de Islâm'a girmisti.Fakat kocasi Hubeyre, Allah'in
birigine kapali idi. Bununla beraber peygamber her geldiginde onu iyi
karsilar, namaz vaktiyse evdeki müslümanlar cemaatle namaz kilarlardi.
Böyle günlerin birinde Peygamber (sav), namazini kildiktan sonra Ümmü
Hani 'nin teklifini kabul ederek geceyi onlarda geçirdi, fakat uyuduktan kisa
bir süre sonra kalkarak Mescid-i Haram'a gitti.Çünkü geceyi orada
geçirmeyi severdi. Oradayken uyku bastirdi ve uyudu: " Cebrail geldi ve
beni ayagiyla dürterek uyandirdi. Bundan sonra, beni kolumdan tutup
kaldirdi, birlikte Mescid'in kapisindan çiktik. Orada esekle katir arasi
beyaz bir binek vardi. Iki yaninda bacaklarini oynattigi yerde kanatlari vardi
ve her adimi gözün görebilecegi uzakliga variyordu."

Daha sonra Peygamber (sav), Burak adli binege Cebrail'le nasil bindigini,
Cebrail'in göge yükselirken binegin hizini, yönünü nasil ayarladigini, kuzeye,
Yesrib ve Hayber'in ötesine gidip Kudüs'e vardiklarini anlatti. Orada bir
grup peygamberle - Ibrahim, Musa, Isa ve digerleri - karsilastilar.
Mescidde namaz kilarken bütün peygamberler onun arkasinda namaz
kildilar. Daha sonra önüne iki fiçi kondu. Biri süt, biri sarap doluydu.
Peygamber (sav) süt dolu fiçidan aldi ve sarap fiçisina hiç dokunmadi.
Cebrail söyle dedi:" Sen dogru yola yöneltildin, sen de halkini o yöne
yönelttin ve sarap sana yasaklandi."

Daha sonra bu dünyadan semaya yükseltildi. Kudüs topraginin ortasindaki
bir tasin üstünden Burak'a tekrar binerek yedi kat göge yükseldi. Her sema
katinda Peygamberlerden biriyle görüstü. Onlari dünyevi olarak degil,
semavi olarak görüyordu. Sonra Cennet ve Cehennemi gördü. Cennetteki
bahçeleri söyle anlatir: " Yay büyüklügündeki bir cennet parçasi, günesin
dogup battigi tüm alandan daha iyidir. Eger Cennet kadinlarindan biri
yeryüzünün insanlarina görünse, gökle yer arasindaki bütün alani isik ve
güzel koku doldurur." Kendi manevi varligi hakkinda söyle demistir: "Adem
henüz su ile çamur arasi bir seyken ben peygamberdim."

Göge yükselisinin zirvesi Sidret'ül Münteha idi.Bir tefsirde sunlar
geçer:"Sidr kökünün kökü Taht'tadir ve bu agaç peygamber olsun,
Cebrail olsun herkesin bilme noktasinin sinirini belirler. Onun ötesi
Allah'tan baska herkese gizlidir." Evrenin bu kisminda Cebrail (as)
Muhammed (sav) 'e asil sekliyle, yaratildigi gibi göründü. Daha sonra
âyette geçtigi gibi: "Sidre'yi örten örtmekte iken, göz kayip sasmadi ve
(siniri) tasmadi. Andolsun, O, Rabbi'nin en büyük âyetlerinden olanini
gördü.."

Sidr Agacinda Peygamber ümmetine elli vakit namaz  farz kilindi. Söyle
anlatir:"Dönüsümde Musa'nin  - o size ne iyi bir dosttu! - yanindan
geçerken bana:'Sana kaç rekat namaz farz oldu? diye sordu.Ben elli vakit
oldugunu söyleyince, Hz.Musa: 'Namaz agir bir ibadettir. Rabbine söyle, ve
bunu hafifletmesini iste.'dedi. Bunun üzerin egeri döndüm.Allah on vakit
indirdi ve geri gönderdi.Fakat Hz.Musa yine çok buldu ve geri dönmemi
söyledi. Her seferinde beni geri gönderiyordu.Sonunda bes vakit namaz
farz kilindi. Musa (as) yine ayni seyleri söylüyordu. Ben: ' Rabbime gittim
ve utanana dek azaltmasini istedim; artik geri dönemem.' dedim.Ihlas ile
kilinacak her namaz on kati sevap kazandirir."

Peygamber (sav) ve Cebrail (asv) , Kudüs'teki otasin yanina indikten sonra
geldikleri yoldan, güneyden gelen kervanlari görerek Mekke'ye döndüler.
Kâ'be'ye vardiklarinda hâlâ geceydi. Peygamber oradan Yine Ümmü
Hani'nin evine gitti. Sabah olunca namaz kildilar. Sonra Peygamber ona : "
Sizinle aksam namazini kildim. Daha sonra Kudüs'e gittim ve orada namaz
kildim. Simdi de gördügün gibi namazi birilikte kildik." dedi.Ümmü Hani
ona: "Bunu baskalarina söyleme, çünkü onlar sana yalanci der ve seninle
alay ederler." O ise :"Allah'a yemin ederim ki söyleyecegim." dedi.

Ertesi gün Peygamber bu olayi anlatinca müsrikler inanmadilar. "Ona deli
demek için delil bulduk." dediler. Çünkü hepsi Kudüs'e gidip gelmenin bir
ay sürecegini biliyorlardi. Sonra bir grup Hz.Ebu Bekir'e gittiler. "Simdi
bakalim arkadasin hakkinda ne düsüneceksin? O bize dün Kudüse gidip
oarada namaz kildigini söylüyor." dediler.Ebu Bekir: "Eger o söylediyse
dogrudur. Bunda sasilacak ne var." dedi. Ve onun yanina giderek herkesin
içinde onu tasdik etti. Bazi kararsizlar dönmek üzereydiler, Peygamber,
Mekke'ye dönerken yolda gördügü kervanlari anlatiyor, O kervanin kaç
gün sonra ve ne sekilde gelebileceklerini söylüyordu. Kervanlar
Resulallah'in tarif ettigi sekilde gelince gerçekler ortaya çikmis oldu.

GÖÇLER

Peygamber (sav), Mekke'deki müslümanlari Yesrib (Medine)'e hicret
etmeye tesvik ediyordu. Ikinci Akabe Biatindan sonra Kureysli
müslümanlar yavas yavas hicret etmeye basladilar. Ebu Bekir ve Ali disinda
tüm müslümanlar hicret edince, Ebu Bekir (ra), Peygamber (sav)'den hicret
etmek için izin istedi. Peygamber (sav) ona: "Acele etme, belki Allah sana
bir arkadas verir" dedi. Ebu Bekir (ra), Peygamber (sav)'i beklemesi
gerektigini anladi.

Kureysliler müslümanlari, göçten men etmek, için ellerinden geleni
yapiyorlardi.Gidecegini haber aldiklari mü'minleri iskence ile dinden
döndürmeye çalisiyorlardi.Bu sekilde Hisam ve Ayyas, yalan söylenerek
yollarindan çevrildiler, ve iskence ile Islam'dan döndüklerini açikladilar.
Kisa zaman sonra bunun affedilmeyecek bir suç oldugunu anladilar. Fakat
bir süre sonra su ayet nazil oldu:"De ki:Ey aleyhlerinde olmak üzere
ölçüyü tasiran kullari, Allah'in rahmetinden ümit kesmeyin. Süphesiz
Allah bütün günahlari bagislar. Çünkü O, bagislayandir, esirgeyendir.
Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip- dönün ve ona teslim
olun. Sonra size yardim da edilmez."(Zümer:53-54)

Hisam bu ayetleri okudu ve Ayyas'a gösterdi. Ikisi de Islam'a girdiler ve
kaçmak için bir firsat beklemeye basladilar.

HICRET

Kureys bos durmuyordu.Sik sik toplanarak bu tehlikeden kurtulmak için
planlar yapiyorlardi. En son Ebu Cehil'in fikriyle her kabileden güçlü,
güvenilir, silahli bir genç seçilecek ve hep birlikte, ayni anda Muhammed
(sav) 'e saldirip O'nu öldüreceklerdi. Böylece Beni Hisam, bütün Kureys
kabileleri ile ugrasamayacak, Kureys de onlarin öne sürdügü diyeti
ödeyecekti.

Peygamber (sav), Ebu Bekir'in yanina giderek, Yesrib' e hicret etmeleri için
izin çiktigini ve birlikte gideceklerini söyledi. Sonra da Hz.Ali'yi kendi
yerine birakarak Yasin suresini okumakta iken disari çikti. Kapi önünde
bekleyen müsrikler, O'nu  göremediler, yanlarindan geçip gitti. Sabaha
kadar beklediler, Peygamber (sav) yerine Ali'yi gördüler ve O'ndan bir iz
bulamayarak kabilelerine geri döndüler

Peygamber(sav) ile Ebu Bekir geride Ali'yi birakarak Medine'ye dogru
yola koyulmuslardi. Mekke'li müsrikler durumun sonradan farkina
varabildiler ve iki güzel insanin pesine köpekler gibi düstüler. En son bir
magaranin yanina geldiklerinde peslerindekiler iyice yaklasmisti.
"Üçüncüleri Allah olan iki kisi" magaranin içinde, adamlar magaranin
disindaydi. Adamlarin hepsi de kararli bir sekilde içeriye girmeye gerek
olmadigini, çünkü orada kimsenin bulunamayacagini söylediler. Daha sonra
geldikleri yoldan geri döndüler.Peygamber ve Ebu Bekir, kalkip
baktiklarinda gördüler ki, magaranin önünde, sabah orada olmayan bir
akasya agaci var ve tüm magara agzini  bir örümcek ag örerek
kapatmisti.Yine girisin çukurunda bir güvercin yuva yapmis ve yumurtasi
üzerinde oturmaktaydi.

Amr onlari Yesrib'e kadar götürecek henüz müslüman olmamis, fakat
sözüne güvenilir bir rehber getirdi. Bu adam onlari Yesrib'e sadece gerçek
bir çöl adaminin bilebilecegi yollardan götürecekti.

Günlerce önce, Mekke'de Peygamber (sav)'nin kayboldugu ve onu bulana
100 deve ödül verilecegi haberi vahaya ulasmisti. Kuba'lilar her sabah
yanlarinda baskalarini da götürerek yola çikiyor ve O'nu ariyorlardi. Gelis
zamani gecikmisti. Nihayet o gün geldi. O'nun geldigini ilk gören bir yahudi
idi. Komsularindan nasil biri oldugunu ögrenmis ve onu hemen tanimisti.
Yahudi bagirarak onlarin geldigini söyledi. Bu çagriyi duyan kadin ve
erkekler evlerinden firladilar ve onu selamlamaya kostular. Iki gün sonra Ali
de onlara katilmisti. Karsilayanlar arasinda, Iranli bir ailenin genç yasta
hristiyan olmus oglu, Selman da bulunuyordu. O da bunca senedir
Peygamber (sav) 'i beklemisti.

MEDINE YOLU

Peygamber, vahâya 27 Eylül MS 622, Pazartesi günü ulasti. Medine'lilerin
Peygamber (sav) Kuba'ya geldigi için sabirsizlandiklari haberi geldi. Bu
yüzden Peygamber (sav) Kuba'da üç gün kaldi. Ve ayrilmadan önce
Islam'in ilk camisinin temeli atildi. Cuma sabahi Kuba'dan ayrildi; o ve
arkadaslari, onlari bekleyen Hazreç'li Beni Salim kabilesiyle namaz kilmak
için Ranuna ovasinda durdular. Bu, o zamandan itibaren yurdu olacak olan
ülkede ilk kilinan Cuma namaziydi. Namazdan sonra Peygamber (sav),
Ebu Bekir (ra) ve diger Kureysliler de develerine bindiler ve Medine'ye
dogru yola çiktilar. Hz. Peygamberi karsilamak için bütün halk yola
dökülmüstü. O'nu O'na yakisir bir sekilde coskuyla karsiladilar. Herkes
O'nu evinde misafir edebilmek için birbiriyle yarisiyordu:"Buraya buyur ey
Allah'in Resulü, çünkü biz sizleri koruma gücüne sahibiz." diyorlardi.

Peygamber (sav) se, devesinin çökecegi yerde kalacagini söyledi. Kesva
isimli deve, bos bir bahçeye çöktü. Peygamber orayi satin alarak, evlerini
oraya yaptilar. Hz. Peygamber de sahsen bu çalismaya katildilar. Ev
yapilana kadar da, Ebu Eyyub (ra) 'in evinde misafir oldu.

Peygamber (sav) yeni aldigi bahçeye, bir cami yapilmasini istedi ve cami
yapimina hemen baslandi. Bu arada Medine'li müslümanlara yardimcilar
anlamina gelen Ensar, Mekke'den gelen ve diger kabilelerden olan
müslümanlara da Muhacir denilmeye baslandi. O arada Medine'de yasayan
yahudiler ve müslümanlar arasinda, esit statülere sahip olacaklari bir
anlasma imzalandi. Fakat yahudiler için bu anlasma yalnizca polititk bir
anlam tasiyordu, ve Peygamber(sav) olduguna inanmiyorlardi.

Evs ve Hazreç arasinda Islamiyet hizla yayilmaya devam ediyordu ve
eskiden düsman olan bu iki kabile birlesmislerdi. Bunu çekemeyen
yahudiler, sesi güzel birini bularak, onlarin savastiklari zamandan kalma
siirlerini, Evs ve Hazreç kabilelerinin bir arada  bulundugu bir toplulukta
okuttular.Evs'liler kendi siirlerini, Hazreçliler de kendi siirlerini alkisladilar.
Sonra birbirlerine hakaret ederek, "Silahlanin, Silahlanin." demeye
basladilar. Peygamber (sav), onlara hitaben:"Ey müslümanlar! Allah, Allah!
Cahiliye devrindeki gibi mi davranacaksiniz? Aranizda olmama, Allahin sizi
dogru yola ulastirip sereflendirmis olmasina ragmen hâlâ bunu mu
yapiyorsunuz?" dedi.Bunun üzerine aglayarak birbirleiryle kucaklastilar,
Peygamber (sav) ile birlikte Medine'ye gittiler.

Zamanla Islam'in tüm emirleri ortaya çikmisti. Namaz, oruç, zekat farz
kilinmis, helaller ve haramlar belirlenmisti. Fakat müslümanlarin namaza
nasil çagrilacagi konusu belli degildi. Sonra Abdullah Ibn Zeyd, bir rüya
gördü ve bu rüyayi Peygamber (sav) 'e anlatti:"Üstünde iki parça kumastan
yesil elbiseli bir adam yanimdan geçti, elinde bir nakus (çan) vardi. Ben 'Ey
Allah'in kulu!, o nakusu bana satarmisin?' dedim.Ne yapacagimi sordu.
'Onunla insanlari namaza çagiracagim.' dedim.'sana ondan daha güzel bir
yol göstereyim.' dedi.'Allahü Ekber demelisin.'Bunu dört defa
tekrarladi.Sonra da ikiser defa sehadet kelimelerini okudu." dedi.

Bunun üzerine Peygamber (sav) :"Bu gördügün hak bir rüyadir. Bunu sesi
güzel olan Bilal' e ögret." dedi. Bilal artik  her sabah ezani büyük bir sevkle
okuyordu.

Caminin yapimi tamamlanmak üzere idi. Peygamber (sav) bu arada Aise
(ra) ile evlendi.

BEDIR SAVASI

"Kendilerine zulmedilmesi dolayisiyla, onlara karsi savas açilma
(mü'minlere savasma) izni verildi. Süphesiz Allah, onlara yardim
etmeye güç yetirendir. Onlar, yalnizca: 'Rabbimiz Allah'tir'
demelerinden dolayi, haksiz yere yurtlarindan sürgün edilip
çikarildilar."(Hacc:39-40)

Bu vahiy, Peygamber (sav)'e Medine'ye ulastiktan kisa bir süre sonra indi.
Peygamber buradaki iznin emir anlaminda oldugunu biliyordu. Yahudilerle
yapilan anlasmada da, savas gerekleri belirlenmisti. Baslangiçta sadece
Kureyslilerin kervanlarina baskin yapilmakla yetinildi.

Müslümanlar,Kureys'le savas halindeydiler ve muhacirler bir Kureys
kervanini izliyorlardi. Su anda çok önemli bir karar asamasindaydilar.
Çünkü haram aylardan sonuncusu olan Receb'in son günüydü, fakat
saldirmazlarsa yarina kadar Mekke'ye ulasacaklar, böylece haram bölge ile
korunacaklardi. Bir müddet kararsizliktan sonra saldirmaya karar
verdiler.Ganimet Peygamber'e getirilince O, bunu kabul etmedi. Haram
aylarda savasmanin yasak oldugunu söyledi.Bunun üzerine su ayet nazil
oldu:

"Sana haram olan ay'i, onda savasmayi sorarlar. De ki: Onda
savasmak büyük (bir günahtir). Allah katinda ise, Allah'in yolundan
alikoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram'a (ziyaretçilerin
girmelerine) engel olmak ve halkini oradan çikarmak daha büyük (bir
günahtir). Fitne ise, katilden beterdir."  (Bakara:217)

Peygamber (sav) bu ayeti söyle yorumladi:"Haram aylarda savasmak
yine haramdir, fakat bu durum istisnadir." O Saban ayinda önemli bir
ayet daha nazil oldu:
"Biz, senin yüzünü çok defa göge dogru, saga sola çevirip- durdugunu
görüyoruz. Simdi elbette seni hosnut olacagin kibleye çevirecegiz. Artik
yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. Her nerede bulunursaniz
yüzünüzü onun yönüne çevirin."(Bakara:114)

Böylece kible tayin edilmis oldu.

Peygamber (sav), Muhacir ve Ensardan olusan 305 kisilik bir ordu
kurdu.(Bu arada kizi Rukiyye hasta oldugu için damadi Osman orduya
katilmamisti.) MS. 623 yilinin 17 Martinda (Hicretin 2. yili 17 Ramazan) da
iki ordu karsi karsiya geldi.Orduyu düzene soktu ve elinde bir okla hem
onlara moral verdi, hem de saflari düzene soktu. Kureysliler dokuz-on bin
kisi kadardilar.Kat kat fazla olmalarina ragmen Allah'in yardimi görüldü ve
melekler de mü'minlerin yaninda savastilar. Kafirler büyük bir hezimete
ugradilar ve hala sayica çok fazla olan sekiz yüz kisilik ordulari kaçmaktan
baska çikar yol bulamadilar. Savas sonunda alinan esirler de fidye
karsiliginda ailelerine geri verildiler. Savas Bedir Kuyulari'nin yaninda
yapildigi için bu ismi aldi.

Bu siralarda Peygamberimiz kizlari Rukiyye'yi kaybetmislerdi. Savastan bir
süre sonra  Peygamberimizin en küçük kizlari ve o zaman yirmi yaslarinda
olan Hz. Fatima evlilik yasina gelmisti. Eshabda ona en uygun kisi Ali (ra)
'di ve Fatimayi istemesi hususunda onu tesvik ettiler. Yapilan sade bir
törenle evlendiler.

UHUD SAVASI

Yenilgiyi hazmedemeyen Mekkeli müsrikler bunun  intikamini almak için
and içmislerdi. Muhakkak acisini çikaracaklardi.Bunun için üçbin kisilik bir
ordu ile medine'ye dogru yola çikti. Orduda Habisistan'li köle Vahsi de
bulunuyordu. Sahibi eger Hamza'yi öldürürse onu ödüllendirecegini
söylemisti. Bu konuda çok ustaydi. Bunu duyan Ebu Süfyan'in karisi
Hind'de Hamza'yi öldürdügünde ona ödül vermeyi vaad etti. Müslümanlar
onlarin bu düsüncelerini ögrenmekte gecikmediler ve her iki taraf da savas
hazirliklarina basladilar. Bu sirada Fatima Hasan adinda bir erkek çocugu
dogurmustu.

Savasin seyri, bir önceki Bedir Savasinda oldugu gibi müslümanlarin lehine
ilerliyordu. Peygamber (sav), okçularina her ne surette olursa olsun asla
yerlerinden arilmamalarini tembihlemisti. Bir ara öyle bir an gelmisti ki
müsrikler kaçacak delik aramaya ve savas meydanini terketmeye
basladilar. Okçular, ilk saflardaki arkadaslarinin ganimet kazanmak için
giristikleri çabayi görebiliyorlardi. Bundan dolayi okçular da savas alanina
girmek istediler. Liderleri Peygamber(sav)'in ne olursa olsun yerlerinden
ayrilmamalari gerektigine dair emrini hatirlatti. Fakat onlar dinlemediler.
"Savas bitti ve kâfirler kaçti" dediler.

O zamana kadar Mekke ordusunun süvarileri hiçbir ise yaramamislardi.
Fakat Halid o anda karsida tarafta neler oldugunu farketti ve hemen bütün
adamlarini okçularin bulundugu yere yöneltti. Bu andan itibaren savas
müsriklerin lehine döndü. Öyle bir noktaya gelindi ki, artik kaçan
kafirlerden bir kismi da gelip mü'minlere arkadan saldiriyorlardi. Savas
nârâlari birden bire degisti ve Kureyslilerin "Ey Hubel! Ey Uzza!" sesleri
alani doldurdu. Müslümanlar büyük kayip verdiler. Sag kalanlar da geri
çekiliyorlardi. Müslümanlar geriye çekildikçe kalabalik da tepeye dogru
yaklasiyordu. Fakat cansiperâne bir sekilde Peygamber (sav)'i korumaya
çalisiyorlardi.

Savasta Peygamberimizin amcasi Hz. Hamza (ra), Vahsi tarafindan sehit
edildi. Savastan sonra Vahsi meydana tekrar gelip Hz.Hamza'nin karnini
yarip karacigerini çikarmisti. Bunu Hind'e götürüp verdi. Karsiliginda da
Ganimetlerden Hind'e düsen payin tümünü aldi. Cigeri eline alan Hind, bir
parça isirip, çigneyerek yuttu. Sonra da cesedin yanina giderek cesedi
parçaladi. Diger kadinlari da bu sekilde yapmalari konusunda tesvik
etti.Savasta Peygamber (sav) de yaralandi. Bu savasin müslümanlara
biraktigi en önemli ders, her ne sekilde olursa olsun emirlere itaâtsizligin
kazanilmak üzere olan bir savasi kaybettirecegi gerçegidir.

HENDEK

Hayber'e yerlesen Beni Nadir yahudileri, kaybettikleri topraklari tekrar
kazanmaya kararliydilar. Ümitleri, Kureys'in Peygamber (sav) üzerine
düzenleyecegi son ve büyük saldirida yogunlasiyordu. Islam'in besinci yilinin
sonlarina dogru -MS 627'nin baslari- bu hazirliklar, Huyay ve Hayber'deki
diger birkaç yahudi liderinin Mekke'yi ziyaret etmesiyle karara baglandi.
Ebu Süfyan'a "Muhammed'i ortadan kaldirmada seninleyiz" dediler.

Anlasan taraflar plan hazirlamaya koyuldular. Yahudiler, Medine'den
hoslanmayan tüm Necd kabilelerini ayaklandirma görevini üzerlerine
almislardi.Beni Gatafan da onlaar katilacakti.

Kureys ve müttefikleri toplam dört bin kisiyi buluyordu. Müslümanlar
Uhud'da üç bin kisiydiler, simdi ise sayilari on bini bulmustu. Planlarina
uygun yola çiktilar. Peygamber (sav) durumu haber aldiginda hazirlanmak
için sadece bir haftasi kalmisti. Istisare toplantisi yapip nasil bir strateji
izleyeceklerine karar verdiler. Toplantida Selman-i Farisi'nin önerisi kabul
edilmisti. Selman önerisini söyle dile getirmisti: "Ey Allah'in Rasulü, biz
Iran'dayken atlilarin saldirisindan korktugumuzda etrafimiza hendek
kazardik. Simdi de etrafimiza hendek kazalim." Herkes Uhud'daki stratejiyi
tekrarlamak istemedigi için Selman'in önerisini kabul etti. Hendegin yapimi
toplam alti gün sürmüstü.kazilan hendeklerin derinlik ve genisliklerini
Selman biliyordu.yahudiler de anlasmanin bozulmamasi taraftari olduklari
için, kazma kürek ve çapalarini ödünç verdiler. Savas basladiginda
müslümanlar soguk ve nemli bir hava ve kitlikla karsi karsiya gelip daha
önce hiç düsünmedikleri kadar büyük bir zayifliga kapildilar.

Hendegin bitmesine az bir zaman kala Kureys ordusu yaklasmisti. Kadinlar
ve çocuklar, kalelere yerlestirilmisti. Mü'minler de sehrin disinda kamp
kurdular.

Ebu Süfyan müsrik ordusunun basindaydi.Düsman da sehir disinda kamp
kurmustu, cesaretleri artti.Bu bir meydan muharebesi olacakti. Kendi
sayilari çok fazla oldugu için onlari rahatlikla yenebilirlerdi. Fakat biraz
daha yaklastiklarinda genis ve derin hendegi görünce sasirdilar. Karsiya
geçmeleri imkansizdi. bu yüzden karsilikli ok yagmuru basladi.
Müslümanlarin komsusu, anlasmali olduklari Beni Kurayza yahudileri onlar
yardim etmisti. Müsrikler simdi onlarida kendi taraflarina geçmeleri için ikna
etmeye karar verdiler. Onlarla görüsmeye giden Beni Kurayza Huyay'dan
oldum olasi korkardi. Yaptigi konusmayla Sefleri Ka'b Ibn Esed'i ikna etti.
O da anlasma metnini yirtti. Onlar, Kureys'in zaferinden emindiler ve
müslümanlara savas açtilar. Savas hala karsilikli ok atislariyla devam
ediyordu. Günler süren kusatmadan sonra hendegin endar yerindeki
korumalar nöbetlerden yorgun sekildeydiler. Müsrikler bundan
yararlanmak istediler.  Üç kisi birikte atlarini sürdüler, tam o sirada Hz. Ali
orayi korumak için geldi ve onlardan Amr'i öldürdü.Müsrikler de hendegin
asilabilecegini anlayip bazi noktalara asker yigdilar.

"Ey iman edenler, Allah'in sizin üzerinizdeki nimetini hatirlayin. Hani size
ordular yönelip gelmisti, böylece biz de onlarin üzerine, bir rüzgar ve sizin
görmediginiz ordular göndermistik." ayetinin müjdesiyle savas Bedir gibi
müslümanlarin zaferiyle sonuçlandi.

Sonra ayni 3000 kisilik Islam ordusu Analsmayi bozmus olan Beni Kurayza
yahudilerine giderek kalelerini kusatti.

APAÇIK BIR ZAFER

Müslümanlar Mekke'ye girmek ve Kabe'yi ziyaret etmek istiyorlar, buna
karsilik Kureysliler bu istegin gerçeklesmesine engel olmaya çalisiyorlardi.
Kureysliler Süheyl'i ve yaninda birkaç kisiyi bir anlasma imzalamak üzere
gönderdiler. Peygamber (sav)'le tartistilar. Sahabe disaridan onlarin sesinin
yükselip alçalmasini dinleyerek, anlasip anlasmadiklarini anlamaya
çalisiyordu. Sonunda bir anlasmaya vardilar. Kureysliler anlasma metnine
besmele ve "Allah'in Rasulü" ibaresini koydurmadilar. Anlasma metni söyle
devam etti:

"Onlar on yil boyunca savas yükünü kaldirdilar. Bu süre içinde insanlar
güvenlikte olacak ve birbirlerine saldirmayacaklar. Su sartla ki, velisinin izni
olmadan Kureys'ten Muhammed (sav)'e gelen kisiyi, Muhammed (sav) geri
gönderecek; fakat Muhammed (sav)'le birlikte olanlardan biri Kureys'e
siginirsa o geri gönderilmeyecek. Ihanet ve kaçamak yapilmayacak. Kim
Muhammed'in tarafina geçmek isterse geçebilir, kim de Kureys'in tarafina
geçmek isterse geçebilir." Her iki taraf da anlasmayi karsilikli olarak kabul
ettiklerini beyan ettikten sonra, iki kabilenin reisi de imzaladi. Antlasma su
cümlelerle bitiyordu: "Sen, Muhammed, bu yil bizden ayrikacaksin ve biz
orada bulundugumuz sürece Mekke'ye girmeyeceksin. Fakat gelecek yil
biz Mekke'den çikacagiz ve sen arkadaslarinla gireceksin. Orada üç gün
kalacaksiniz, yolcu silahlarindan baska silah tasimayacaksiniz ve kiliçlariniz
kininda olacak."

Anlasma müslümanlarin aleyhine görünüyordu. Bu durum müslümanlar
arasinda sikintiya neden oldu. Fakat Peygamber (sav), sabretmeleri
gerektigini ve kendilerine apaçik bir zaferin vadedildigini müjdeleyerek
kalblerini teskin etti.

HAYBER

Hayber, yahudilerin yasadigi ve Islâmiyet için büyük bir tehlike teskil eden
bir sehir idi.Çünkü liderleri Gatafan sürekli Kureyslileri onlara karsi
kiskirtiyordu ve Medine'ye düsmandi.Bu yönde bir girisimde bulunulmasi
gerekliydi. Çünkü Bir süre önce gelen bir vahiydeki yakin ve ganimetleri
bol zaferin Hayber'in fethi anlamina geldigine emindi.Böyle bir fetihde,
bedevilere görev verilmemeliydi, çünkü vahiy onlarin maddi kaygilarla
sefere katildigini söylüyordu.Bu da müslümanlarin nisbeten daha az olmasi
demekti.

Bu olay duyuldugunda kimse inanamadi. Hayber'in asilmaz bir kale
oldugunu herkes biliyordu.Hayber de buna inanmadi ve müttefiklerine
haber vermedi.Ancak haber gelince sefleri Kinane Gatafan'a giderek
dörtbin kisilik asker yardimi aldi.Böylece onbin kisi
oluyorlardi.Müslümanlar ise sadece altiyüz kisiydi.

Bu sirada, Medine halki çok fakirdi. Ve birçogunun ailelerine birakacak bir
seyi yoktu. Peygamber onlara: "Siz gerçekten fakirsiniz. Fakat nefsimi
kudret elinde tutana yemin olsun ki, bir müddet daha yasarsaniz bolluk
içinde yasayip  ailelerinizi de bolluk içinde yasatacaksiniz.Bir yigin dirhem
ve paraya sahip olacaksiniz ve bu sizin için hiç de iyi olmayacak."dedi.

Seferde iken orduyu durdurup güzel sesli Ibn el-Ekva (ra)'ya sarkilar
söylettirdi ve kederli bir hava olustu .Sarki sonunda Peygamber ona:"Allah
sana rahmet eylesin."dedi. Bu, onun sehit olacagi anlamina geliyordu.

Sehre gece karanliginda ve çok sessizce yaklasmislardi. Sabah namazini da
sessizce kildilar. Günes yükseldiginde karsilarinda sessiz bir orduyla
karsilasan Hayber halki çok saskindi. "Muhammed ve ordusu" diyerek
sehre kaçistilar. Hz. Muhammed (sav), Allahû Ekber dedi ve zafer dolu bir
sesle "Hayber harab oldu." sözlerini ekledi. Daha sonra Allah'in anlari
cezalandirtacagini haber veren bir ayet okudu.

Hayber'liler surlarinin saglamligina güveniyorlardi. Oysa en zayif noktalari,
birlikten yoksun olmalariydi. Karsilarindaki, küçük ama birlik içindeki
orduyla savasmak onlar için bir sanssizlikti.

Müslümanlar, ilk gün küçük bir grupla en yakin kaleye saldirdilar. Bu bir
taktik idi. Yaralananlar için de kampin gerisinde bulunan kadinlar görev
aliyorlardi. Sabirla hareket ediyorlardi. Fakat alti gün boyunca bir degisiklik
olmamisti. Son gece bir casusu yakalamislar ve o da (ailesine ve mallarina
dokunulmamasi karsiliginda) kaleler hakkinda bilgi vermisti. Ilk önce en az
korunan ve güçlü bir savas aletine sahip bir kaley saldirmalarini önerdi.
Ertesi gün müslümanlar kaleyi ele geçirdiler. Kendi savas aletlerini buraya
çikardilar. Böylece diger zayif kaleleri teker teker düsürdüler."

"Beni Gatafan nerede?" sorusu Hayber'de sikça sorulan bir
soruydu.Gatfanlilar   gerçekten yola çikmislardi.Bir günlük yol bitince,
nerden geldigini anlayamadiklari: "Halkiniz! Halkiniz! Halkiniz!" seklindeki
sesi üç kez arka arkaya duydular.Ailelerinin tehlikede olduklarini
düsünerek, geri döndüler. Herseyin yerli yerinde oldugunu gördüler. Bir
bakima, Düsmanin yenilmesinde paylari olamayacak kadar geç kaldiklarini
düsünerek ikinci kez yola çikmayi göze alamadilar.

Hayber'deki en güçlü kalelerden biri Zübeyr Hisari denilen kaleydi. Diger
kalelerden kaçanlarin çogu bu kaleye siginmislardi. Kale üç gün kusatma
altinda tutuldu. Günün sonunda diger kalelerden gelen bir yahudi, onlara
kaleyi sonsuza dek koruyacak kaynak bulundugunu, eger kendisi ve ailesi
garanti altina alinirsa bu sirri onlara açiklamayi teklif etti. Bu sir kalenin
altindan su geçiyor olmasiydi. Müslümanlar bu kaynagi engelleyerek onlari
susuz biraktilar. Siddetli bir çarpismadan sonra kaleyi aldilar.

Son kale Kâmus kalmisti. Bu kale, güçlü ve zengin Kinane ailesine aitti.
Yardim gelmemesi en çok onlari hayal kirikligina ugratmisti. Ondört gün
direndiler. Sonra Peygamber'in Kinane'le  konusma istegi üzerine
görüsmeye karar verildi. Görüsmeler sonucunda, yahudilerin Hayber'i ve
tüm mallarini müslümanlara birakip gitmeleri sartiyla onlara ve ailelerine
birsey yapilmamasina ve esir alinmamasina karar verildi. Fakat kisa bir süre
sonra hem müslümanlar hem de yahudiler mallarin büyük kisminin gizlenmis
oldugunu farkettiler. Medine'den getirilen o meshur Beni Nadir serveti
nerdeydi ? Peygamber (sav) bunu Kinane'ye sordu. O da mallarinin çogunu
sattiklarini ve mallarinin azaldigini söyledi. Yahudiler onun yalan söyledigini
biliyorlardi. Bir Peygamber karsisinda olduklarina artik inanmislardi ve
onun yalan söylediginin anlasilacagindan korkuyorlardi. Kinane'nin en
sevdigi adamlari ona hiçbirsey gizlememesi için yalvardilar. O ise onlari
tersledi. Ertesi gün hazinenin varligi ortaya çikmisti. Kinane ve ona yardim
eden kuzeni ölüm cezasina çarptirildilar. Ailesi de esir alindi.

Bundan sonra diger iki kale kendiliklerinden teslim oldular. Hayber
yahudileri toplanip bir karara vardilar. Çiftçilikten iyi anladiklarini söyleyip
hasat parasinin yarisini vergi olarak verip Hayber'de kalmak isteyeceklerdi.
Peygamber bunu kabul etti. O sirada müslümanlarin Kuzydogudaki zengin
vaha olan Fedek'e sefer düzenleyecekleri söylentisi çikti. Fedek yahudileri
Hayber'e uygulanan sartlarla teslim olmak istedikleri haberini gönderdiler.
Böylece Fedek de, savas ypilmadan kazanilmis oldu.

MEKKE'NIN FETHI

Hudeybiye anlasmasina ragmen, Bekr kabilesinden bir grup, Huza'a
kabilesi ile aralarinda varolan kan davasini sürdürüyorlardi. Huza'a
kabilesinin Beni Ka'b kolu, derhal Medine'ye giderek Peygamber'den
yardim istediler. Mekke anlasmayi bozmustu.

Bu defa da korktuklari için Ebû Süfyan'i elçi olarak, Peygamber'e
gönderdiler.Ebu Süfyan'in kizi Ümmü Habibe Peygamber'in
hanimiydi.Önce onun evine gitti. Fakat kizi ona iltifat etmedi. Sahabilere
gitti. Onlar da ancak Peygamber'in izin verdigi ölçüde onu himaye
edebileceklerini söylediler. Ebu Süfyan en son olarak akrabasi olan
Hz.Ali'nin yanina gitti.O da:"Yaziklar olsun sana Ebu Süfyan. Allah'in
Resûlü senin teklifini geri çevirmeye karar verdi. Hiç kimse onun aleyhinde
oldugu bir konu hakkinda olumlu bir ricada bulunamaz." dedi.

Ebu Süfyan son olarak Mescid'e giderek yüksek sesle "Ben insanlara tek
tek himaye veriyorum.Muhammed'in de beni onaylayacagini umuyorum."
dedi. Peygamber (sav):"Bu senin düsüncen." dedi ve sefer hazirliklarina
baslanmasini emretti. Ebu Süfyan üzüntüyle Mekke'ye geri
döndü.Tehlikenin yakinligini gören Kureys, Ebu Süfyan'i tekrar gönderdi.
Tekrar gittigi zaman onlar Mekkeye yaklasmislardi. Ebu Süfayn anlasmayi
yenilemelerini istedi. Peygamber de anlasmayi bozanin onlar oldugunu
söyledi ve onun müslüman olmasini istedi.O da müslüman oldu ve kandi
evine siginanlarin güvenligi konusunda garanti alarak Mekke'ye geri döndü.

Ebu Süfyan, Mekke'ye ulasinca herkesin onun evine gelmesini, ancak bu
sekilde güvencede olacaklarini anlatti. Onlar:"Allah seni kahretsin. Senin
evin bizi alir mi?" dediler. Kalabalik dagilarak kimi kendi evine kimi
Mescid'e girdi. Ordu sehirden fazla uzak olmayan Zu Tuva'da kamp kurdu.
Bir sene önce umre için 3 günlük izin  almis ve hiç kimseyle
karsilasmamislardi. Simdi de o zamanki gibi bombostu. Ama artik süre
sinirlamasi yoktu.

Peygamber (sav) orduyu düzenledi. Sonra sehre girdi. Kureys'ten sadece
Birkaç kisi ( Ikrime, Safvan ve Süheyl), Kureys'ten ve müttefikleri   Bekr
ve Huday kabilelerinden küçük bir grup asker toplamislardi.

Dövüsmeye kararliydilar. Müslümanlarin ilk grubu olan Halid'in sehre
girmek üzere yaklastigini görünce onlara saldirdilar. Fakat Halid'le
basedemeyeceklerini anlayarak  kaçtilar.

Peygamber geçitten sehre girerken çatisma çoktan sona ermisti. Sehirde
ilerlerken yanindakilere:" Hiç bir eve girmeyecegim." dedi. Amcasinin kizi
Ümmü Hani'nin evine giderek, gusül abdesti aldi ve sekiz rekat namaz
kildi.Bir saat kadar da dinlendi. Sonra kilicini kusanarak Hz.Ebu Bekir ile
birlikte Mescid'e gittiler. Kabe'nin güney-dogu kösesindeki Hacerü'l
Esved'e dokundu. Yanindakiler tekbir getirmeye basladilar. Allahu Ekber
sesleri, Kâbe ve tüm Mekke'de yankilaniyordu. Sonra Kâbe'yi tavaf etti.
Putlara yönelerek su ayeti okudu: "Hak geldi, batil yok oldu. Kusku yok,
batil yok olucudur."(Isra:81)

Sonra putlarin hepsini yüz üstü düsürdü ve Kâbe'nin anahtarini Abdu'd Dar
kabilesinden Osman'a verdi. Kâbe'nin önündeyken :"Vadinde duran,
kuluna yardim eden ve kabileleri bir araya getiren  Allah'a hamdolsun."
dedi. Oradan çikip Safa tepesine çekildi.Orada  daha önce kendisine
düsman olup, simdi biat etmek isteyen kadinli erkekli bir grupla karsilasti.
Yüzlerce kisi vardi.

HUNEYN SAVASI VE TAIF KUSATMASI

Peygamber'in (sav), Mekke üzerine yaptigi son ve kesin harekete ragmen
Havazin'liler kuvvetlerini artirmayi durdurmadilar. O'nun Mekke'yi fethetme
ve tüm putlari kirma haberi de onlarin düsüncelerini degistirmeye
yetmemisti. Kendi tanriçalari Lat ve bir esi olan Uzza'nin kirilmasi onlari
alarma geçirmisti. Mekke'nin fethinden üç hafta sonra yaklasik yirmibin
kisilik bir ordu topladilar

Peygamber (sav), Mekke'nin basina güvendigi bir adami birakarak,
Kuureysli ikibin kisinin de katilmasiyla kalabaliklasan ordusuyla birlikte yola
çikti. Kureyslilerin çogu Peygamber'e biat etmelerine ragmen, bir kismi hâlâ
biat etmemisti. Onlar da Mekke'yi Havazinlilere karsi korumak için
katilmislardi. Henüz müslüman olmamis Safvan'in verdigi 100 zirh ve silah
bir o kadar da deve ile birlikte sefere devam ettiler.

Onlara karsi hazirlanan Havazin kabileleri Sakîf, Nasr, Cüsem ve Sa'd Ibn
Bekr idi. Bu topluluga genç olmasina ragmen, gücü ve yöneticiligiyle ün
yapan otuz yaslarinda olan Nasr'li Malik kumanda ediyordu. Malik, karsi
çikilmasina ragmen kadin ve çocuklarin da ordunun arkasindan getirilmesini
emretmisti. Böylelikle askerler daha gayretle çarpisacaklardi.

Malik, Mekke ordusu hakkinda bilgi almak için iç gözcü göndermisti.
Fakat üçü de çok kisa süre sonra korkudan dizleri titreyerek ve
konusamayacak kadar dehset içinde geri döndüler. Bir tanesi:"Ala atlar
üzerinde beyaz adamlar gördük. Ve bir anda gördügünüz hale geldik."dedi.
Bir digeri: "Bunlar dünya insanlari degil, sema insanlari. Tavsiyemize uyun
ve geri çekilin. Çünkü adamlariniz bizim gördüklerimizi görürlerse bizim gibi
olurlar."dedi. Malik:"Utanin. Siz buradaki en korkak kisilersiniz." diyerek
ordunun onlari görüp etkilenmemeleri için uzak bi yere yerlestirilmelerini
emretti. Malik, kendisine yapilan tavsiyeleri dinlemeyerek, karanlikta,
düsman yolu üzerindeki, Huneyn vadisine dogru ilerleme emri verdi.
Ordunun bir kismini düsmanlarin rahatça gözlenebilecegi vadi yataklarina,
geri kalanlari da vadinin tepesindeki yolun üstüne yerlestirdi.

Peygamber (sav) o gece vadinin ucuna yakin yerde kamp kurdu.Sabah
namazini kildaiktan sonra admlarina, sabirli olurlarsa davayi kazanacaklari
müjdeleyerek yola çikma emri verdi. Hava o gün çok puslu oldugu için vadi
yatagi hala karanlikti. Ordu vadiye dogru ilerlemeye devam ederken,
Malik'in birden emir vermesiyle Havazin'li süvariler birden ve vahsice
müslümanlara saldirdilar. Arkalarindaki grup da hizla geri çekilmeye
basladi. Peygamber, Ebû Bekir ve yanindakiler ise güvenli bir yere
sigindilar. Peygamber yüz kadar kisiyi yanina toparlayarak, onlari geçide
dagitti. Bu sekilde birden bire düsman saldirisini kontrol altina aldilar.

Düsman yeni bir saldiriya hazirlaniyordu. Peygamber (sav): "Allah'im,
senden va'dini yerine getirmeni istiyorum."diye dua etti. Daha sonra da bir
avuç çakil tasini düsmanin yüzüne dogru firlatti. Ve görünürde hiç bir neden
olmamasina ragmen savasin akisi degisti. Simdi, mü'minlerin biraz önce
yasadiklari yenilgiyi düsman yasiyordu. Düsman büyük bir bozguna
ugramisti. Malik önceleri cesurca dögüstü, sonra sakifilerle birlikte surlarla
çevrili Taif'e çekildi.

Savas sonucunda, arka saflardaki kadin ve çocuklar esir alindi. Ganimetler
ve esirler Ci'râne Vadisine gönderildi. Esirler arasinda Peygammber'in süt
kizkardesi Seyma da bulunuyordu. Müslüman olarak kabilesine geri döndü.
Peygamber de ordusuyla Taif'e dogru yola çikti. 20 gün kadar süren
kusatmadan sonra, birkaç kisinin müslüman olmasindan baska birsey elde
edememislerdi. Bunun üzerine Peygamber (sav), kusatmanin kaldirilmasi
emrini verdi."Allahim, sen Sakiflilere hidayet ver." diye dua etti.

VEDA HACCI

Peygamber, Medine'de iken Ramazan ayi ortalarinda on gün kadar
Mescid'de itikaf etmeyi adet haline getirmisti. O sene ise yirmi günü itikafta
geçirdi. Hicretin onbirinci senesiydi.O sene Cebrail geldiginde
Peygamberimize, Kur'an-i Kerim'i bastan sona iki defa okudu.Halbuki
önceleri bir defa okurdu.Cebrail Nasr sûresini okuduktan sonra:"Ya
Cebrail, ölümümün yaklastigini hissediyorum."dedi.

O sene hacca peygamberin öncülük edecegi duyuruldu.Bu yüzden her
yerden insanlar, Peygamberimizle hac yapabilmek için  akin akin gelmeye
basladilar.Bu Hac, yüzyillardir yapilan haclara benzemeyecek, hacilarin
tümü tek Allah'a inanan kimselerden olusacak ve hiçbir putperest Kutsal
Ev'i kirletemeyecekti.Ayin sonuna dogru peygamber, otuzbin kadin ve
erkegin basinda Medine'den yola çikti. Ayrilisinin onuncu gününde Vadi'ye
inmeye basladilar.Peygamber Kâbe'yi gördügünde sag elini yukari dogru
açip dua etti:"Allah'im bu evin insanlardan gördügü saygi, lütuf, baglilik ve
rahmeti artir."Mescide girdi, tavaf ettikten sonra Ibrahim makaminda namaz
kildi.Sonra Safa ve Merve arasinda yedi defa gidip geldi.Yanindakiler her
gittigi yerde okudugu dualari ezberlemeye çalisiyorlardi. Peygamber (sav)
tüm kabilelere, Veda Hutbesi'ni verdi.

VEDA HUTBESI

Ey insanlar !
Sözümü iyi dinleyiniz! Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birlesemeyecegim.

Ashabim!
Bugünleriniz nasil mukaddes bir gün ise, bu aylariniz nasil mukaddes bir ay ise, bu sehriniz (Mekke) nasil mübarek bir sehir ise, canlariniz, mallariniz, namuslariniz da öyle mukaddestir; her türlü tecavüzden korunmustur.

Ey Ashabim !
Yarin Rabbinize kavusacaksiniz ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksiniz. Sakin benden sonra eski sapikliklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayiniz! Bu vasiyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunupta isitenden daha iyi anlayarak, muhafaza etmis olur.

Ashabim !
Cahiliyet devrinde güdülen kan davalari da tamamen kaldirilmistir. Kaldirdigim ilk kan davasi Abdulmuttalib'in torunu Rebia'nin kan davasidir.

Ey Ashabim!
Bugün seytan sizin su topraklarinizda yeniden tesir ve hakimiyetini kurmak gücünü ebedi surette kaybetmistir. Fakat siz; bu kaldirdigim seyler disinda, kücük gördügünüz islerde ona uyarsaniz, bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakininiz!

Ey insanlar !
Kadinlarin haklarini gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanizi tavsiye ederim. Siz kadinlari, Allah emaneti olarak aldiniz; onlarin namuslarini ve iffetlerini Allah adina söz vererek helal edindiniz. Sizin kadinlar  üzerinde hakkiniz, onlarin da sizin üzerinizde haklari vardir.  Sizin kadinlar üzerindeki hakkiniz, onlarin aile yuvasini, sizin hoslanmadiginiz
hiçbir kimseye çignetmemeleridir. Eger razi olmadiginiz herhangi bir kimseyi aile yuvaniza alirlarsa, onlari hafifce dövüp, sakindirabilirsiniz. Kadinlarin da sizin üzerinizdeki haklari mesru bir sekilde, hertürlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

Ey Mu'minler !
Size bir emanet birakiyorum ki, ona siki sarildikça yolunuzu hiç sasirmazsiniz. O emanet Allah kitabi Kur'an'dir.

Ey Mu'minler!
Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz. Müslüman müslümanin kardesidir; böylece bütün
müslümanlar kardestir. Din kardesinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz   baskasina helal degildir. Meger ki, gönül hoslugu ile kendisi vermis olsun.

Ey Ashabim !
Kendinize de zulmetmeyiniz. Kendinizin de üzerinizde hakki vardir.

Ey Insanlar !
Cenab-i Hak her hak sahibine, hakkini (Kur'an'da) vermistir. Varise vasiyet etmege lüzum yoktur. Çocuk kimin döseginde dogmussa, ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardir. Babasindan baskasina ait soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden baskasina intisaba kalkan nankör, Allah'in gazabina, meleklerin lanetine ve bütün müslümanlarin ilencine ugrasin. Cenab-i Hak, bu gibi insanlarin ne tevbelerini, ne de adalet ve sahadetlerini kabul eder.

Ey Ashabim !
Rabbiniz birdir. Babaniz da birdir; hepiniz Adem'in çocuklarisiniz, Adem ise topraktandir.
Allah yaninda en kiymetli olaniniz, ona en çok saygi göstereninizdir. Arabin Arab olmayana
takva ölçüsünden baska bir üstünlügü yoktur.

Ey Ashabim!
Yarin beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz? "Allah'in elçiligini ifa ettin, vazifeni yerine
getirdin, bize vasiyet ve ögütte bulundun diye sahadet ederiz!"
(bunun üzerine Resul-i Ekrem, mübarek sahadet parmagini göge dogru kaldirarak, sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek söyle buyurdu:)

Sahit ol ya Rab! Sahit ol ya Rab! Sahit ol ya Rab!
 

SEÇIM

Peygamber hacdan döndükten sonra, çesitli karisikliklar yasanmaya
baslamisti. Bir yil önce müslüman olmus Yemameli, Beni Hanife
kabilesinden; Müseyleme adli bir kisi çikmis, kendisinin peygamber
oldugunu iddia ediyordu. Bir süre sonra, Müseyleme'nin kabilesinden iki
kisi Peygamberimize gelerek: "Allah'in Resûlü Müseyleme' den Allah'in
Resûlü Muhammed'e selâm üzerine olsun! Otoriteyi seninle paylasma
görevi bana verildi. Dünyanin yarisi bizim diger yarizsi da günahkâr
olmalarina ragmen Kureyslilerin." seklinde yazili mektubu getirdi.
Peygamberimiz onlara bu konuda ne düsündüklerini sordu. Onlar da ayni
fikirde olduklarini söyleyince Resûl:"Vallahi, Eger elçiler öldürülmez diye bir
kural olmasaydi, sizin basinizi keserdim." Sonra Müsyleme'ye hitaben bir
mektup yazarak elçilerle gönderdi:" Allah'in Resûlü Muhammed'den,
yalanci peygamber Müsyleme'ye. Selâm, dogru yolda olanlarin üstüne
olsun. Gerçekte yeryüzü Allah'indir, O, kullarindan diledigine onu miras
birakir, isin sonu Allah'tan korkanlarin lehinedir.

Bu surada ortaya çikan yalanci peygamberlerden biri, Beni Esed'in baskani
Tuleybe, digeri de Yemenli Kâb Bin Esved'di.Yemenli bir süre bölgesinde
etkili oldu. Fakat bir süre sonra gurur ve kibiri yüzünden taraftarlari da ona
karsi çikip, öldürdüler. Tuleyhe de en sonunda dize getirilerek Islâm'in en
güçlülerinden biri oldu. Müseyleme de aylar sonra Vahsi'nin attigi bir
mizrakla öldü.Bunlar Islamiyet için potansiyel bir tehlike olusturmustu. Sace
isimli bir kadin da, kadin peygamber oldugunu iddia ediyordu. Fakat
Peygamberimiz (sav) bunlarla ugrasmak istemiyor, kuzeydeki Mute
yenilgisini düsünüyordu.Zeyd savasta sehid olmustu.Buna bir karsilik
verilmeliydi. Bu yeni ordunun kumandanligina Zeyd'in oglu Üsame getirildi.

Peygamberimiz sik sik cenneti tasvir ediyordu. Bu yüzden ölümden çok sik
bahsediyordu. Bir gün basi hiç agrimadigi bir sekilde agrimisti. Fakat yine
de mescide gitti. Namazdan sonra minbere çikip son defa yapiyormus gibi
Uhut sehitlerine rahmet diledi. Daha sonra: "Allah'in kullari arasinda bir kul
var ki, Allah onu dünya ile kendisi arasinda bir seçim yapmasi konusunda
serbest birakti.O da Allah'i seçti.Bunun üzerine Ebû Bekir
-Peygamberimizin kendisini kasdettigini anlayarak- aglamaya
basladi.Peygamberimiz de aglamamasini söyleyerek "Ey insanlar, insanlar
arasindaarkadasligi il e en lütüfkâr olan kisi Ebû Bekir'dir." Minberden
inmeden önce söyle dedi: "Ben sizden önce gidiyorum ve sahidinizim
.Sizinle simdi su durdugum yerden gördügüm havuzda bulusacagim. Sizin
Allah'in yaninda baska ilahlar edineceginizden korkmuyorum. Sizin iççin bu
dünyadan korkuyorum, ola ki dünyevi seyler için birbirinize rekabet
edersiniz."

Mescidden çikinca Aise'nin yanina gitti.Peygamberimizin yüzünde ölümcül
hastaligin izleri görülüyordu. Hastaligi öylesine artmisti ki namazi ancak
oturarak kildirabiliyordu. Bir sonrakinamaz vaktinde oturabilmesine ragmen
namazi kildiramayacagini hissetti. Hanimlarina: "Ebu :Bekir'e namazlarda
imamlik etmesini söyleyin." dedi. Hz.Aise buna karsi çikarak babasinin
duygulu bir adam oldugunu, bu isi baskasinin yapmasinin daha uygun
olacagini söyledi. Diger hanimlrinin da Hz.Aise gibi konusmasina ragmen o,
israr ederek namazi Ebu Bekir'in kildirmasini istedi.

Hz.Muhammed, çok aci çekiyordu. Acinin çok agirlastigi bir anda karisi
Safiye (ra) ona: "Ey Allah'in peygamberi, senin çektigini keske ben
çekseydim! dedi.

Hicret'in onbirinci yilinin Rebi-ul Evvel ayi Pazartesi günü Peygamber'in
atesi düstü ve çok güçsüz olmasina ragmen Mescid'e gitti. O, gittiginde
namaz baslamisti ve mü'minler öyle sevindiler ki neredeyse namazdan
çikacaklardi. Fakat, Resûl-i Ekrem, devam etmelerini isaret etti.Onlardaki
takvayi görerek sevinçle yüzü parladi.Ebû Bekir onun namaza devam
etmesini istedi.Peygamber (sav) ise onun arkasinda namaz kildi.

Mü'minler Peygamber (sav)'in iyilesmis oldugunu düsünüyorlardi. Oysa ki,
O, namazdan sonra odasina çekilmis, güçsüz bir sekilde Aise (ra)'in
kucaginda yatmakta idi. Bir süre kendini kaybetti. Sonra gözlerini
açarak:"Cennette bulusmak üzere." dedi.

"Allah'in kendilerine nimet verdigi Peygamberler, dogrular( ve
dogrulayanlar) sehitler ve salihler beraberdir. Ne iyi arkadastirlar
onlar."(Nisa:69)

Sonra, onun tekrar:"Allah'im, cennette bulusmak üzere." dedigini duydu.
Bunlar son kelimeler oldu.

CENAZENIN GÖMÜLMESI VE HILAFET

Ilk olarak Abbas'in dikkatini çeken bazi belirtileri, bir süre sonra digerleri
de farkettiler.Hz.Muhammed vefat etmeden önce, Seferdeki orduya
Peygamber'in durumu iletilmisti. Içinde Ömer'in de bulundugu Ashab' dan
bir çok kisi; sehre geldiklerinde vefatin gerçeklestigini duydular. Ömer (ra)
bunu reddetti. Insanlara, O'nun sadece ruhen yok oldugunu geri gelecegini
anlatiyordu. O sirada gelen Hz.Ebu Bekir (ra),:"Yavas ol Ömer!"
dedi.Allah'a hamd ettikten sonra söyle dedi:"Ey insanlar, kim Muhammed'e
tapiyor idiyse - gerçekten Muhammed ölmüstür; kim de Allah'a tapiyor
idiyse -gerçekten Allah diridir ve ölmez." Sonra su ayeti okudu.

" Muhammed yalnizca bir Peygamberdir. Ondan önce nice
Peygamberler gelip geçmistir. Simdi o ölürse ya da öldürülürse siz
topuklariniz üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? Iki topugu
üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez.
Allah, sükredenleri pek yakinda ödüllendirecektir."(Âl-i Imran: 144)

Ebu Bekir herkesi sakinlestirmisti. Ömer de Allah'in Resûlünün öldügüne
artik inanmisti.

Islam toplulugunun basina kimin geçecegini tartismak için bir toplanti
düzenlenecekti.Bu toplantida Ebu Bekir, Ömer gibi Ensar ve muhacirler
bulunacakti. Ensar'dan biri konusuyordu. Muhacirleri de biraz övmesine
ragmen, Ensar'i överek göklere çikariyordu. O konusmasini bitirince
Hz.Ebû Bekir, kesin bir dille konusmaya basladi. Ensarin önemini kabul
ettigini, fakat Islâm'in Arabistan'da yayildigini  ve araplarin Kureys'ten
baska birinin otoritesini kabul etmeyecegini, çünkü tüm Araplar nezdinde
Kureys'in essiz bir yeri oldugunu belirtti. Konusmanin sonunda Ebu
Ubeyde ve Ömer'in ellerinden tutarak, "Iki adamdan birisini öneriyorum.
Hangisini dilerseniz ona biat edin." dedi.Ensardan biri kalkarak iki
otoritenin olmasi gerektiginden bahsetti.Yeni baslayan tartismayi Ömer (ra)
su sözlerle durdurdu:" Ey Ensar, Allah Resûlünün, namazlarda imamlik
yapma görevini Ebû Bekir'e verdigini bilmiyor musunuz?" "Biliyoruz
"dediler.  " Peki aranizda kim onun önüne geçmek istiyor?" dedi. "Allah
korusun, onun önüne geçemeyiz." dediler. Bunun üzerine Ömer, Ebû
Bekir'in elini tutarak ona biat etti.Sa'd hariç orada bulunanlar da Ebû
Bekir'e biat ettiler.Sa'd hiçbir zaman biat etmedi

Ertesi gün sabah Ebû Bekir namazi kildirmadan evvel minbere
oturdu.Ömer ayaga kalkarak Ebû Bekir!e biat etmleri gerektigini
söyleyerek onu söyle tanimladi:"Sizin en iyiniz, Allah Resûlünün arkadasi; '
Ikisi magarada oturduklarinda, ikinin ikincisi'(Tevbe:40) " Tüm cemaât
bir agizdan ona baglilik yemini ettiler.

Ebû Bekir Allah'a hamd ederek söze basladi: "Sizin en iyiniz olmadigim
halde, üzerinize hakim oldum.Dogru yaparsam bana yarddim edin, yanli
yaparsam beni dogrultun.Ben Allah ve Resûlüne itaat ettigim sürece bana
itaat edin. Fakat ben onlara itaât etmezsem siz de bana itaât
etmeyin.Namaza kalkin Allah size merhamet eylesin." Namazdan sonra,
Peygamberi (sav) gömmeya hazirlamak gerektigine karar verdiler. Bunun
nasil olacagi konusunda anlasmazliga düstüler.Allah Hz. Ali'ye uyuklama
verdi, ve rüyasinda Resûlallah, ona kendisini elbiseleriyle yikamalarini
söyledi. O'nu yikadilar. O gün vücudu nefes alip vermemesine
ragmen,sicaklik ve yumusakligini kaybetmis olmasina ragmen, hâlâ uykuda
imis gibiydi.

Gömülecegi yer konusunda anlasmazliga düstüler.Bazilari onun çocuklarinin
yanina gömülmesi fikrinde idi.Fakat Ebû Bekir onun :"Öldügü yer
gömülmeyen hiçbir peygamber yoktur." dedigini hatirladi. Bunun üzerine
mezar,Hz.Aise'nin odasinin zeminine kazildi.Sonra tüm Medine'liler O'nu
ziyaret ederek cenaze namazini kildilar.

"Hiç süphesiz, Allah ve melekleri Peygamber'e salat etmektedirler.Ey
iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle selam
verin."(Ahzab:56)
 
 

 

Google
[islam][programlar][MP3][GSM melodileri][fikralar][Mehter Marslari] [duvar yazilari]
[fotograflar,fransa(Eiffel Kulesi, Arc de Triomphe, Champs Elysee vs)]
[
linkler][ana sayfa]

ANASAYFA - PAGE PRINCIPALE
Copyright'i yoktur İsteyen İstedigi Şekilde Kopya Yapabilir © Site Libre de Droit créé par:
Webmaster : adanurmuhammet@hotmail.com